Bölüm 3

2.8K 225 60
                                    

"Dün gece biraz geç döndünüz herhalde."

Ben bulaşıkların yıkanmasına yardımcı olurken, diğer yandan da annem fırında pişmekte olan elmalı turtanın ne kadar pişip pişmediğini kontrol etmekle meşguldü. Bazı hafta sonları babamlarla eğlence olsun diye marshmallow kızartmak için aldığımız uzun çöplerin neredeyse yarısını turta hamurunun pişip pişmediğine bakmak için harcamıştı. Kullandığı bir daha kullanmak yerine sadece kaldırıp çöpe attığı için, çubuklar israf olmuştu.

"Aslında pek de geç değildi," dedim son derece düz bir ses tonu kullanmaya çalışarak. "Sen sanırım Chloe'nin yanından ayrılmamam konusunda ciddi ültimatomlarda bulunduğun için--"

"Kuzeninin doğum günüydü, Rory."

"Bir yaş günü neden bu kadar önemli ki?" Bulaşık süngerini tabağın yüzeyinde nazikçe dolaştırırken anneme bakmadım, zaten annem de bana değil, fırının içindeki turtaya bakıyordu. Bir süre sonra bunu yapmaktan vazgeçmesini sağlayıp onu başka bir şey yapmaya yönlendiren adım, akşam yemeği için buzluktan malzemeleri çözülmeye bırakacak oluşuydu. Arkamdan yürüyüp buzluktan birkaç poşet dondurulmuş yiyecek çıkarttı. 

"Chloe'nin çok az şeyden mutlu olduğunu biliyorsun, biraz eğlenceye ihtiyacı vardı. Bu yüzden sıkılana kadar eğlenceye doyun istedim."

"Chloe buna gerçekten düşündüğümüz kadar önem veriyorsa küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenmeli," dedim anneme ters ters bakıp. 

Annem kalçasıyla tezgahta beni ittirerek kızgınlığını belli etmekle yetinmeyip, kaşlarını da çatarak bana baktı. Buzdolabı poşetlerinin etrafını kaplayan buzları kırarken sanki elinde olsa kafamı da kırabilirmiş gibi davranıyordu.

"On yedi yaşındasın ve hala ailesi kalmamış kuzenini mi kıskanıyorsun gerçekten?" Chloe yukarıdan bir yerden geliyor mu veya bizi duyuyor mu diye etrafını kontrol ettikten sonra beni kısık sesli azarlamalarına kaldığı yerden geri döndü. "Haline oturup şükretmek yerine tutmuş bir de kıskançlık yapıyorsun. Ben sana böyle mi öğrettim?"

Bulaşıkları yıkamayı bitirdikten sonra ellerimi kurulamadan anneme döndüm. "Birincisi, Chloe'yi kıskanmıyorum. İkincisi, benden kendinizce daha kötü durumda olan birinin haline bakıp tanrıya şükretmemi beklemek ne kadar saçma bir davranış!"

Annem fasulyeleri buzdolabı poşetinin içinden çıkarmadan önce bana son kez dönüp baktı. Bu seferki uyarıcı bakışı, elindeki işini de bıraktıktan sonra olmuştu. Sanki iki işi aynı anda yapması mümkün değilmiş ve soğuk soğuk bakan gözlerle beni iğnelemek çok daha önemliymiş gibi davranmaya başlamıştı bir anda. 

Chloe'nin neden bu kadar tolere edilme hakkına sahip olduğuna bir anlam veremiyordum. Eğer ailesiz oluşundan kaynaklanıyorsa, bu benim için sadece belirli bir noktaya kadar göz önünde bulundurabileceğim bir olaydı. Mesela kendi kararlarını kendisinin alması gerektiği gibi. Gerçi tüm kadınlar için bunun geçerliliği vardı, fakat Chloe'nin gerçekten hayatı ciddiye alması lazımdı. 

Babasının nerede olduğu bile belli değildi. Babamın ve genel olarak aile bireylerinden kapalı kapılar ardında duyduğum bilgilere göre, Chris pek de tekin bir adam değilmiş. Başını sürekli belaya sokuyormuş ve onu genelde içine düştüğü çukurdan çıkartan kişi babam oluyormuş. Büyükannem ve büyükbabamın Chris'in teyzemle olan evliliklerine neden sıcak bakmadıkları da bir nevi buradan anlaşılıyordu. 

Bu yüzden Chloe'nin hayatı ciddiye alması gerektiğini düşünüyordum. Ama annem ve her dediğini kabul eden abuk sabuk tavırları yüzünden bu gidişle mümkün olabilecek bir şey değildi.

Terrible Love || hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin