Büyükannem ve büyükbabam Scarsdale'dan birkaç haftalığına bizimle kalmak için Ithaca'ya geldiklerinden beri ev hayatımızda çok büyük değişiklikler olmuştu. Kalabalık bir aileyle yaşama hissini ancak bayramlarda ya da özel günlerde birleşip toplandığımız zamanlarda tadabiliyordum ve bunun yüreğimde yarattığı sıcaklık hissi her seferinde benim için çok büyük bir özlemdi. Onları tatillerden tatillere, bayramlardan bayramlara görmek biraz canımı sıkıyordu. Aramızdaki dört saatlik mesafeden çok daha fazlasını olmak istiyordum.
Chloe ile yumruk yumruğa yaşadığımız o kavgadan sonra buraya gelmişlerdi. Büyükannem ve büyükbabamın, Scarsdale'daki emekli ev düzenlerini bırakıp buraya kadar gelmelerindeki tek nedenin; mahvolmak üzere olan aile bağlarımızı toparlamak olduğunu biliyordum.
İlk başlarda bunu başarıp başaramayacağımız konusunda endişelerim vardı. Yani... düzelecek olmuş olsaydı zaten şimdiye çoktan düzelmiş olurdu diye düşünüyordum. Başlarda pek de bir değişiklik olmamıştı. Sofraya ekstra iki tabak koymak, büyükbabamın diyabetine ve kolestrolüne dikkat ederek pişirilen ayrı yemekler ve temiz çarşaflar serilip bir yaşam alanı oluşturulmuş misafir odamız dışında neredeyse hiçbir şey.
Fakat sonradan sonraya her şey düzelmeye başlamıştı. Annemi karşısına alıp konuşan kişinin büyükbabam mı yoksa büyükannem mi olduğunu bilmiyordum, belki ikisi birden onunla konuşmuşlardı. Ve her ne söyledilerse, çok büyük etkisini gördüğümü söylemem gerekirdi.
Annem hayatında olup biten her şeye karşı biraz daha ılımlı ve sabırlı yaklaşmaya başlamıştı. Bazı günler yine ölçüyü kaçırıp evde birine çemkirmek için yer arayan bir öfke küpü gibi dolaştığı oluyordu ama bu eskiden her gün oluyorsa, şimdi iki-üç güne bir ancak oluyordu.
İnanın bana bu annem için çok büyük bir gelişmeydi. Babam bile son zamanlarda annemin kızacağını düşündüğü şeyler karşısında bambaşka bir tepki alınca -daha yapıcı tepkilerden bahsediyorum- apışıp kalmış gibi bakmaya başlıyordu. Bir keresinde masada yemek yiyorduk ve babam o kadar şaşırmıştı ki, kabak çorbasının kaşığına aldığı kadarını daha sıcakken üstüne dökmüştü.
Söz konusu Chloe'ye gelince... bunun hakkında ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Birbirimizi pek fazla görmüyor sayılabilirdik sanırım. Sabah kahvaltıları ve akşam yemeklerinde karşılaşıyorduk, bazen de okul koridorunda ya da yemekhanede. Eğer hafta sonundaysak öğlen yemeklerinde de ve çocuklarla yaptığımız buluşmalarda da.
Şimdi düşününce yine de görüyorduk birbirimizi. Birbirimizden hala hoşlanıyor olduğumuz söylenemezdi fakat en azından şu sinir bozucu iğnelemeler, olur olmadık yerlerde laf sokuşturmalar ve nefret, tiksinme ifadeleriyle dolu bakışmalar azala azala son bulmuştu.
Bazen mutfakta yemek ve tatlıların yapılmasında annemlere yardım ederken zorunlu olarak konuşmak durumunda olduğumuz anlar oluşuyordu. Bunu elimizden geldiğince en az hasarla atlatmaya çalıştığımızı görebiliyordum. Bu evin içerisinde milyonuncu bir kaos daha yaşanmasını istemiyordum zira bu konu hakkında şurama kadar gelmişti her şey.
Tüm bunların arasında beni en çok şaşırtan şeylerden birisi de, Chloe ve Michael'ın ilişkilerinin kötüye gitmemesi ya da bitmemesiydi. Beklenmedik bir şekilde iyi gittiğini görebiliyordum. Bazen merak edip gruptan birine bunu sormak istediğim zamanlar oluyordu. Çünkü... bilirsiniz, bu Chloe'ydi. Söylemesinin hoş durmadığının farkındaydım ama bir aydan fazla aynı çocukla takıldığını görmemiştim.
Michael ilk olmuştu. Belki birbirlerine iyi gelmenin bir yolunu bulmuşlardı.
Büyükannemin soymam için önüme bıraktığı neredeyse koca bir sepet kivinin sonlarına doğru yaklaşmışken, Ithaca'nın yerel radyosundan 70'lere ait bir şarkıyı kafamıza göre mırıldanarak büyükannemle birbirimize eşlik ediyorduk. Annem, büyükbabam ve babam bahçeye kurdukları ayaklı ve elektrikli ısıtıcının karşısında üstlerine battaniye almış, sahleplerini yudumluyor ve bir şeyler hakkında konuşuyorlardı. Chloe, Michael ile birlikte sinemaya gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terrible Love || hemmings
Fanfic"İnsanlara bir bak. Çoğu sadece basit birer kelime, sen anlamlı bir şiirken."