Luke, herkes dışarıda eğlenip sohbet ederken Melanie ile birlikte boş tabakların mutfağa taşınmasına yardım etmeye başladığında buna hem şaşırmıştım hem de yaptığı dikkatimi çekmişti.
Melanie ile aynı anda içeriye girdiklerinde anlamadığım bir konu üzerinde çok derin bir sohbet kurmuşlardı. Luke'u ilk defa bu kadar fazla konuşurken duyuyordum. Elbette benimle yan yana geldiğinde neredeyse hiç susmuyordu. Fakat bu hoşuma gitmediğinden değildi. Benimle konuşmasını seviyordum. Sadece toplu olarak bir şeyler yaptığımızda yapılan esprilere kısa bir şekilde gülüp geçmek dışında biriyle iletişim kurduğunu görmemiştim.
Özellikle bu kişilerden birinin Melanie olması, Luke'a baktığımda içimde bir şeylerin ılımaya başlamasındaki etkenlerden yalnızca bir tanesiydi. Annem, evine gelen bütün misafirlere eşit bir üslupla davranması gerektiği politikasını benimsediği için Luke'a özel olarak daha iyi ya da benim kodese tıkılmamda payı olduğu için daha kötü davranmak gibi bir şey yapmamıştı. Ya da tuhaf olduğu kadar yersiz sorular sorup beni yerin dibine sokmamıştı.
Babamla Luke arasındaki şey ise çok daha derin bir yerlerden geliyor gibiydi. Yemekte ikisinin ortasına oturmuştum ve onlar çok sık bir şekilde sohbet etmişlerdi. Luke masadaki herkesle en az bir kere de olsa konuşmuştu ama yemek süresince vakit ilerledikçe babam ve benimle olan konuşmaları çok daha sıkılaşmıştı.
Tabii Chloe'nin bize olan bakışlarını da unutmamak lazımdı.
Michael ile arasında Ashton oturuyordu. Kapıdan içeriye girerken Chloe ve Michael'ın arasında bir şeylerin var olduğuna dair hiçbir şüphem kalmamıştı fakat yemek masasına oturduğumuz andan beri ikisinin de ağzını bıçak açmıyordu. Bu da benim için garipsenecek bir durumdu. Veya gerçekten oyunlarının ortaya çıkmasını istemeyen iki insana bakıyordum.
Luke'la aralarında bir şey olmadığından emindim. Sadece Luke açısından değil, Chloe açısından da emindim. Bir kere bile birbirleriyle konuşmamışlardı.
Bu konunun üzerinde daha sonra durmayı aklımın köşesine not ettikten sonra yeniden Melanie ve Luke'a döndüm. Melanie, bu kez bir şeylerden bahsederken heyecanlı heyecanlı konuşan taraf olma kısmını üstlenmişti. Hâlâ ne konuştuklarını bilmiyordum ama ikisinin de sevdiği bir şeyden, ortak bir noktadan bahsettiklerini anlamıştım.
Melanie'nin en son, "Rory de o tarz dinlemeyi sever ama daha çok Birdy dinliyor," dediğini duymuştum.
Sudan geçirip makineye dizmekte olduğum bulaşık yığınının arasından tekrar kafamı kaldırıp ikisine baktığımda, Luke bunun gelmekte olduğunu öngörmeyi başarmış gibi benimle aynı anda bakışlarını buluşturdu. Musluktan akan soğuk suyun altında tabaklarla birlikte tuttuğum ellerim bir süre sonra uzun bakışmamızın ardından ve maruz kaldığı soğukluktan uyuşmaya başlamıştı.
"Birdy mi dinliyorsun gerçekten de?" diye sordu Luke.
Buna neden bu kadar şaşırdığını anlamamıştım. Dinlediğim şarkıları ya da sanatçıları insanlarla paylaşma taraftarı değildim pek.
Tıpkı okuduğum kitapları da hiç kimseyle paylaşmadığım gibi. Dünya üzerindeki bütün kitapların bencillikle bana ait olmasını istiyordum. Her şeyi bilmeli ve her şeyi okumalıydım. Babama bunu söylediğimde benim sorunlarımın olduğunu düşünürcesine bakmıştı fakat sanırım sonradan sonraya bu konuda ciddi olduğumu anladığında, bakış açısı birazcık daha yumuşamıştı.
Babamla elbetteki işinden dolayı şarkılarımı paylaşıyordum ve ara sıra da olsa bunun hakkında bir sohbet tutturabiliyorduk. Melanie de bana bir şeyler dinlemem için önerilerde bulunurdu. Ama Melanie'nin şarkılarını kafam kaldırmıyordu. Kulaklarım bunun için fazla hassastı ve dinlediği şarkılarda solist özellikle bana bağırıyormuş gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terrible Love || hemmings
Fiksi Penggemar"İnsanlara bir bak. Çoğu sadece basit birer kelime, sen anlamlı bir şiirken."