"Bunların hepsini okumuş olamazsın."
Melanie'nin şaşkınlığına karşılık olarak sadece gülümsedim. Odamda yerleştirilecek çok az şey kalmıştı ve bunların tamamını sekiz ya da dokuz saatlik sürmüş bir zaman dilimine sıkıştırmayı başarabildiğimiz için mutluydum. Belki bu akşam kanepede uyurdum. Boyalar kurumuştu ama babam anlamsız bir tedbirin peşinden gitmekte ısrarcı davranıyordu. En azından bir gün sonra yeni odamda uyumaya başlamamı istiyordu.
Dürüst olmak gerekirse benim için bu kadar zahmete katlanmışken bir gün daha dayanmak kulağa o kadar da kötü bir fikirmiş gibi gelmedi. Üstelik... yardım almak konusunda da babam haklıydı. Eğer Luke, Calum, Ashton ve Melanie de yardımlara katılmamış olsalardı bunların hiçbiri bunca saat dilimine mümkün değil sıkışmazdı.
"İnanmayacaksın ama okudum."
"Elbette inanmayacağım, sen bir manyaksın," dedi gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi bir şaşkınlıkla bana bakarken. Kitaplarımın bazıları kategorilere, bazıları ise yayınevlerine göre üst üste dizilmiş bir vaziyette parke halımın üzerindeydi. Bazıları ise yeni kitaplığımdaki yerlerini çoktan almıştı.
Melanie ile göz göze gelebilmek için başımı kaldırırken "Abartma, o kadar da fazla değiller. Sadece Harry Potter serisi yan kitaplar olmadan yedi kitap. Elbette gözüne fazla görünür," dedim.
En yakın arkadaşım ikna olmadı. Muhtemelen tam da şu anda benim kurmaca dünyalarla kafayı bozmuş bir manyak olduğumu düşünüp akıl sağlığımdan endişeleniyor olmalıydı ama umrumda değildi. Ayrıca Melanie şaşırmıştı fakat bunu yargıladığından falan da yapmıyordu. Çok kitap okuduğumu biliyordu. Sadece... bu kadar kitabımın olduğunu bilmiyor olmalıydı.
"Harry Potter'ı geçtim. Dünya Sanat Tarihi ile ilgili sadece bir rafa sığdıracağın kadar kitabın var senin!"
"Araştırıyorum..."
"Az önce Nathan aşağıda senin manyak olduğunu söylediğinde ciddiye almamıştım, en fazla ne kadar manyak olabilirsin ki diye düşünmüştüm ama--"
"Okumayı seviyorum," diyerek Melanie'nin sözünü kestim. Bu sırada Mighty Avengers serisinin ciltlerini sıraya dizmekle meşguldüm. "Ufkumu genişletiyor. Okuduğum her sayfanın ardından hayal gücümün sınırlarını bir çizgi daha öteye taşıdığımı hissedebiliyorum. Bunu dünya üzerindeki hiçbir duyguya değişmem."
Arkadaşıma bakmıyor olsam bile Melanie'nin gözlerinin benim üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Artık deli olduğumu düşünmediğinden emindim. Melanie bazen fazla sarkastik konuşurdu ve insanlar onun tarafından yargılandığını veya da alaya alındığını düşünebilirdi. Ama Melanie gerçekte böyle değildi. Konuşmak istediğinizde sizi hep dinlerdi ve dünyanızı anlamaya çalışırdı.
Ve biliyordum, en yakın arkadaşım benim dünyamı anlıyordu. Anladığı için de hayatımda herkesi öteki tarafta tutmaya çalıştığım çizgiden içeriye adımlamayı başarabilmişti.
Tıpkı Luke'un şu anda yaptığı gibi.
Evime geldiğinden bu yana geçen sekiz-dokuz saatlik süreç dilimi boyunca yalnızca birkaç defa konuşabilme fırsatı bulmuştuk. Birinde yemek molasındaydık, birinde onları kapıdan içeriye alıyordum ve diğerinde de babam mola için bize şu meşhur olduğu kadar da eşsiz olan kahvesinden yaptığı zamandaydık. Üstelik bunlar uzun soluklu sohbetler de değillerdi. Kısa ve öz olarak tamamlanmıştı her biri.
Luke hayatımda yalnızca birkaç aydır olan bir çocuk ama bu tarz kısa süren sohbetler yaşadığımızda aramızın bozuk olduğunu ya da onun bana bozuk attığını anlayabilecek kadar onu iyi tanıdığımı düşünüyordum. Ki bu sefer, aramalarına ve mesajlarına gördüğüm halde cevap vermediğim gerçeğini gözler önünde bulundurursak; bana bozuk atıyor olması çok yüksek bir ihtimaldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terrible Love || hemmings
Fanfic"İnsanlara bir bak. Çoğu sadece basit birer kelime, sen anlamlı bir şiirken."