Chloe ve ben, tamamen annemin zorlamalarıyla gardıroplarımızdaki yazlık kıyafetleri toplarlayıp, bunlar yerine baharlık ve kışlık olarak giyeceklerimizi yerleştirmeye uğraşıyorduk. Odamızın içi karman çormandı. Kışı her ne kadar çok seviyor olsam da, hazırlığı beni yoruyordu, kabul etmem gerekirse.
Ama bu hazırlığı Chloe ile birlikte yaparken çok daha fazla yoruluyordum.
Ceketlerimi bazanın altından çıkartıp, kendi kendime boyadığım askılıklarıma takarken Chloe de sadece en alt rafın tamamını kaplayacak kadar fazla olan çizmelerinin boyasını tazeliyordu. Saçlarını tepeden dağınık bir topuz yapıp, bebek saçları gözlerinin önüne gelmesin diye kulaklarının üzerinden geçecek şekilde kırmızı, desenleri olan bir bandana takmıştı.
"Sence de Luke çok yakışıklı değil mi?"
Askılıkları gardırobumun içine asarken Chloe'ye bakmadım bile. İşimi yapmaya devam ederken "Nereden bileyim ben," diyerek onu yanıtladım.
Uzaklara bakıyormuş gibi gözleri odamızın içinde bir noktaya takıldı kaldı. Özlemle gülümseyip derin bir iç çekerken "Gözleri çok güzel..." dedi. "Tabii, geri kalan her şeyi de güzel. Sanki tanrı onu özellikle bu kadar özenle yaratmış gibi."
Chloe'ye dönüp bakmamak için kendimi çok zor tutuyordum. Söylediklerinden rahatsız olurken, öte yandan nedensizce kendimi dinlemek ve üzerinde düşünmek zorundaymış gibi hissediyordum. Şu son birkaç haftadır Luke ve arkadaşları sürekli gündemimizdeydi. Evde, odamızda, okulda, arabada, hatta ev telefonu hattında bile sadece o ve ona dair şeyler hakkında herkes saatlerce konuşmak zorundaymış gibi bir kural vardı adeta.
Bu çocukta neyin bu kadar cezbedici olduğunu bilmiyordum. Yirmi yaşında oluşu muydu? Belki. Liseyi bırakıp kendini müzik yapmaya adamış bir erkek oluşu mu? Belki. Abisiyle birlikte Ithaca'nın en iyi eğlence merkezlerinden bir tanesi sayılabilecek bir gece kulübü işletiyor olması mı? Belki. Camaro kullanıyor olması mı? Belki.
Her şey ihtimaller dahilindeydi, en azından benim için öyleydi. Çünkü Luke'un, Chloe için ifade ettiği şeylerin kesinlikle bunlar olduğunu biliyordum. Sıradan gözüküyordu ve bu saydıklarım, yalnızca dışarıdan bakan gözlerin görebileceği türden sahip olduğu şeylerdi.
Luke'un ve diğer çocukların kendi içlerinde nasıl bir dünyaya sahip olduklarını görebilmek için dış dünyaya baktığımız gözlerle bakmak yetersiz ve yanıltıcı gelecekti.
Yaklaşık iki hafta gibi kısa bir süre, bir insanı tamamen tanımak için yeterli olmayabilirdi. Ama birazcık tanımak için de pekala da yeterli sayılabileceğini düşünüyordum. Onunla konuşan kız Chloe olduğuna göre, Luke hakkında arabasından, solistliğinden ve sahip olduğu mavi gözlerinden çok daha fazlasını biliyor ve insanlara bunu anlatıyor olması gerekiyordu.
"Onu ne kadar iyi tanıyorsun?"
"Kimi?"
"Luke," dedim dümdüz bir sesle. "Onu ne kadar iyi tanıyorsun sence?"
Chloe biraz durgunlaştı. Bulutların arasından gerçek dünyaya yüz üstü yere çakılmış gibi bir hali vardı. Genzini temizlerken "Oldukça... iyi tanıyorum bence," dedi. "Ayrıca bu ne kadar aptalca bir soru Rory? Onunla flört eden kişi benim, herhalde tanıyacağım."
"Tanımaktan kastın arabasının plakasını bilmek ya da telefon numarasını ezberlemek değildir umarım," dedim kaşlarımı alayla havaya kaldırırken.
"Pardon da, onu tanıyıp tanımamam neden bu kadar önemli ki? Evlenmeyeceğiz sonuçta, sadece takılıyoruz."
Takılmak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terrible Love || hemmings
Fanfic"İnsanlara bir bak. Çoğu sadece basit birer kelime, sen anlamlı bir şiirken."