"Şunu masaya götürür müsün?"
Annem, içine tatlı patates püresini doldurup içine de bir servis kaşığı iliştirdiği kâseyi avuçlarımın arasına tutuşturdu. Fırındaki tepside kızarmakta olan hindi ne âlemde diye onu kontrol ederken babam, yemek yapmaya yardım ederken aldığı tüm o keyifli ifadeyle birlikte haşlanıp ayrılan tavuğun suyunu havuç çorbasına ilave ediyordu. Diğer yandan da çok keyifli bir şarkıyı mırıldanıyordu.
Annemin söylediğini yapıp, bahçeye kurduğumuz uzun masaya patates püresini götürdüm. Converse ayakkabılarımın altında hafta sonu babamın biçmesine yardımcı olduğum çimlerin üzerinde adımlarken Chloe de kalçasını üzeri beyaz örtüyle örtülmüş masanın kenarına yaslamış, telefonuyla ilgileniyordu.
Rahatlık seviyemin Chloe'nin umursamazlık seviyesinin matematiksel olarak yalnızca yüzde ikisine kadar sahip olmasına ihtiyacım vardı. Eminim asla erken yaşta kırışmazdım ya da saçlarıma beyazlar düşmezdi.
"Melanie de geliyormuş duyduğum kadarıyla."
Patates püresinin içinde bulunduğu büyük kâsenin konumunu beğenmediğim için yerini değiştirip masada başka bir yere aldım. İki ayrı kâseye ayırmıştık, böylece masanın her iki tarafında oturan insanlar eşit şekilde yiyeceklere yetişebilirlerdi. Bakışlarımı masadan kaldırıp Chloe'ye çevirdim.
"Bunda bir sorun mu var?"
"Eh," dedi Chloe. "Ailemizden olmaması senin için bir sorun teşkil etmiyorsa."
"Hatırladığım kadarıyla babamın öğrencileri de ailemizden değil ama nedense Michael'ın buraya gelişini sorun etmiyor gibisin."
Chloe'nin kaşları, duydukları üzerine benimkilerin olduğundan çok daha fazla çatıldı. Onu bu zamana kadar böylesine terslediğim bir zaman olmamıştı ve şimdi duyduklarından sonra şoke olmuş gibi bir hâli vardı. Ya benden böyle bir çıkışma düzeyi beklemiyordu ya da... toplamda dört kişilik gruptan genelleme yapmak yerine spesifik olarak Michael'dan bahsettiğim için şüphelenmişti.
Ki şu anda benim için her ikisi de sorun değildi.
Chloe, telefonunun ekranını kilitleyip bir elini masanın kenarına yerleştirdi. Bütün ağırlığını tek bacağının üzerine verirken elbisesinin eteği sola doğru asimetrik bir şekilde kısaldı. Hiçbir dalgalı kısım kalmamasına dikkat edecek şekilde düzleştirdiği koyu renk saçlarının tamamı aynı boydaydı ve kullandığı saç bakım ürünleri sayesinde bir tane bile kırık yoktu. Geçen hafta saçlarının bir tutamına mor bir balyaj attırmıştı.
"Neden özellikle Michael?" diye sordu Chloe, en az bakışları kadar şüpheli olan ses tonuyla beraber.
"Bilmem," diyerek karşılık verdim. Ama bunun yapmacık olduğunu eğer geri zekalı değilse zaten anlardı. "İçimden onu söylemek geldi, o yüzden onun adını kullandım sanırım. Sen bir özelliğinin olmasını mı isterdin yoksa?"
Chloe belki de hayatı boyunca daha önce hiç olmadığı kadar köşeye sıkışmış gibi hissediyordu, buna emindim. Özellikle bunu benim tarafımdan hissediyor olması ona çok daha büyük bir yenilgi duygusunu aşılıyordu. Ve bu yenilgi duygusu, hissetmeye alışık olduğu türden bir duygu değildi. Bu yüzden kendini sürekli karşı atağa geçmek zorundaymış gibi bir konuma eriştirirdi.
Annem, mutfağın arka bahçeye bakan penceresinden bana seslendiğinde Chloe ile aramızda kopmak üzere olan fırtına başlamadan son bulmuştu. Aramızda tek bir sözcük bile salınmıyordu ama bakışlarımızdaki ifade incelenecek olursa birbirimize içten içe verip veriştirdiğimize emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terrible Love || hemmings
Fanfiction"İnsanlara bir bak. Çoğu sadece basit birer kelime, sen anlamlı bir şiirken."