Bölüm 36

2.6K 201 76
                                    

Pencere açık, hava karlı, odam dumanaltı.
İlham bekleyen bağımlı şairlerden,
Sahibi olmayan bisikletlerden,
Yokuş çıkarken kopan zincirlerden bir hayat yaptın sen.

"Bazen hayatının ilerleyişini takip edemiyormuş gibi hissettiğin oluyor mu?" diye sordu Luke elimi sıkı sıkı tutmaya devam ederken.

Okulumun çıkışına beni almak için gelmişti. Birlikte Ithaca'nın sokaklarında sessizce yürüyorduk. Kış buraya tahmin ettiğimden çok daha erken ve yoğun bir şekilde geldiği için kasabanın çevresinde büyük bir sessizlik vardı. Bir kasabada yaşamak elbette büyük bir şehirde yaşamaktan farklı olacaktı, bunu garipsemiyordum. Ama şu anda Ithaca'nın üstüne çok büyük bir fanus kapatılmış gibi hissediyordum. Kasaba olarak her yerden ve dışarıdaki herkesten izole edilmişiz gibi.

Belki de Luke ile birlikte olmak bana bu şekilde hissettiriyordu. Eh, pek de yanlış sayılmazdı. Onun yanında olduğum zamanlarda kendimi bile alıştığım Rory gibi hissetmiyordum. Etraftan soyutlanmış olmam bu bakış açısının karşılığında imkansız değildi.

"Sanırım oluyor," dedim ve postallarımın ucuna gelen bir taşı hafifçe itekleyerek benden uzağa gitmesini sağladım. Bakışlarım ayaklarımdaydı. Luke da etrafı izliyordu.

Derin bir göğüs geçirdiğini duydum. Onunla bunları konuşabilmek güzeldi. İlk defa hayatıma yeni girmiş birinin -elbette Luke artık benim için yeni biri değildi, fakat sonuç itibariyle onu Ağustos ayında tanımıştım, bundan önce hayatımda yoktu- beni anlayıp anlamayacağı konusunda tereddüt yaşamadan, istediğim gibi konuşabiliyordum.

İkimizin de vakti her geçen gün biraz daha kısıtlanıyordu. Ama bunu sorun etmiyordum. Sevgili olduktan sonra evli bir çiftmiş gibi davranan yapışık ve itici bir samimiyete sahip çiftlerden olmayı hiçbir zaman istememiştim. İkimizin de sevgili olmadan önce de kendine ait bir hayatı vardı ve bunun bu şekilde kalmasını istiyordum. O her şeyini bana göre düzenleyemezdi bir noktada ve ben de her şeyimi onun için düzenleyemezdim.

Fakat birbirimize ucundan kıyısından da olsa bir şekilde vakit ayırmayı başarıyorduk. Bazı akşamlar ikimiz de birbirimizle konuşamayacak kadar yorgun olabiliyorduk ve elimizden geldiğince bunu sorun etmemeye çalışıyorduk. O hem Pubquila'da çalışıp, Jack'in yükünü azaltmaya çalışıyordu hem de bazı akşamlar sahne alıyordu. Ben de okul-Timmy'nin hamburger dükkanı-ev-Ithaca Halk Kütüphanesi dörtgeninde sıklıkla mekik dokuyordum. Vakit ilerledikçe ders yoğunluğum artıyordu ve sınav haftamdaydım.

"Sen... bunu neden bana sordun?"

Sorumu duyduğu zaman kendini, kendi aklının boğucu düşüncelerinden çekip çıkartmıştı. Mavi gözlerini bana çevirdiğinde içimdeki volkanın yeniden arzuyla kaynamaya başladığını hissettim, fakat bunun sırası değildi.

"Bir sorun mu var?" diyerek farklı türden bir soru yönelttim bu kez.

"Hayır... bir sorun yok... yani--" Bir süre duraksadı. "Bilmiyorum, Rory. Şu anda olması gereken şekliyle ilerlediğinden emin olduğum tek şey bizim ilişkimiz. Kalan her şey benim için çok büyük bir belirsizlikte." Benim vurduğum taş bu kez Luke'un ayaklarının dibine geldiğinde, o da benim gibi yapıp taşa vurarak onun kaldırımda bizden uzak bir noktaya ötelenmesine neden oldu. "Bazı şeyler hala olması gerektiği gibi değil."

Hayatında olması gerektiği gibi ilerleyen tek şeyin bizim ilişkimiz olduğunu söylemesi yüreğimi ısıtmıştı. Ama kalan şeylerin -ki neden bahsettiğini bilmesem bile az çok tahmin edebiliyordum- yolunda gitmiyor gibi göründüğüni ifade etmesi, buna sevinmeme engel olmuştu.

Terrible Love || hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin