Chloe'nin alkol zehirlenmesi yaşamasıyla birlikte intihara kalkışıp, onu hastaneye zar zor yetiştirmemin üstünden iki gün daha geçmişti.
Eve dayanılmaz bir sessizlik havası hakimdi. Evdeki hiç kimse, zorunlu şartlar altında kalmadığı sürece birbiriyle konuşmuyordu. Ama bu bahsettiğim konuşmamazlık küslük anlamına gelen bir iletişim sıkıntısı değildi. Yalnızca... şükran gününde yaşanılan faciadan sonra evimize geldiklerinden beri iletişim kurma konusunda arada büyük bir köprü kurma görevini üstlenen büyükannemle büyükbabam bile kiminle, nasıl konuşmaları gerektiğini bilmiyorlardı.
Bunun için onları suçlamıyordum. Eve inatçı bir sis bulutu gibi çökmüş olan bu sessizlik beni de çok rahatsız ediyordu. Fakat bir yandan da sessiz olunmasına ihtiyacımız varmış gibiydi. Herkesin kalbinden geçenlere kulak vermeye çalıştığını görebiliyordum, ya da hepimiz, şeytanlarımız hatalarımızı yüzlerimize vursun istiyorduk. Bunun için kendi içimize ait seslerimizi bile susturmuş durumdaydık.
Chloe henüz hastaneye yatırılışının beşinci saatine girmişken, ona verdikleri serumun bitmesini yatarak bekliyordu ve bir süre sonra ağlayıp kendini hırpalamaktan yorgun düşüp uyuyakalmıştı. Melanie ve ben, Chloe'nin odasının bulunduğu koridordaki bekleme alanına konumlandırılan siyah, deri koltuklara çökmüş ne yapmamız gerektiğini düşünüyorduk. Doktoru Chloe'nin toparlayacağını söylemişti. Ama muhtemelen bahsettiği toparlama, alkolün fazlalığının vücuduna verdiği zararla ilgili olan kısmıydı. Canına kastetmekle ilgili olan kısım hakkında ne düşündüğünü bilmiyordum.
Olanları annemlerden bir süreliğine gizlemek istemiştim. Zaten bu yüzden Chloe'yi hastaneye yetiştirirken ambulans yerine bir taksi çağırmıştım. Mahallemizdeki komşularımız evin önünde bir ambulansın durduğunu görürlerse, çok büyük bir ihtimalle ailemi gördükleri ilk anda neler olduğunu anlatacaklardı. Hiçbir detaya sahip olmadıkları için de anlattıkları her şeye kendi yorumlarını ekleyeceklerdi ve bu yol, ailemin neler olduğunu öğrenmesini istediğim en son yol şekliydi.
İnsanlar her zaman bilmedikleri, fikir sahibi olmadıkları şeyler hakkında daha fazla konuşurlardı.
Tabii ki taksi şoförüyle birlikte Chloe'yi araca kadar nasıl taşıdığımızı gören komşular da olabilirdi. Ben sadece... taksinin ambulans kadar dikkat çekmeyeceğini düşünmüştüm. Ve şansımız yaver gittiyse hiç kimse Chloe'yi taksiye ne şekilde bindirdiğimi görmemiştir. Eh, en azından bunu umut ediyordum.
Melanie ile bunu annemlere nasıl açıklayabileceğimi düşünmeye çalışırken, en sonunda bunu kurtarabilecek, onları daha az endişelendirebilecek hiçbir yolun mevcut olmadığını anladım. Ne kadar geç söylersem söyleyeyim, hepsi de Chloe için aynı derecede endişeleneceklerdi. Olayın sıcağı sıcağına öğrenmeleri ya da üstünden birkaç hafta geçtikten sonra onları karşıma alıp her şeyi anlatmam bir şeyi değiştirmeyecekti. Ya Chloe bunu yeniden yaparsa? Ve o zaman evde hiç kimse olamazsa? Onu bulduğumuzda her şey için çok... geç olmuş olursa? O zaman ne olacaktı? Bu ailemdeki herkesi bok gibi hissettirirdi.
Onu hastaneye yetiştirmiş olmama rağmen beni bile bok gibi hissettiriyordu.
Bekleme alanındaki koltuklardan kalkıp, koridorun sonundaki boydan boya uzanan, dışarıyı gösteren büyük pencerenin önüne gidip babamı aradım. Telefonumda bir sürü cevapsız arama vardı. Sırasıyla Michael, Calum, babam ve Ashton şeklindeydi. Michael on defa, Calum on sekiz defa, babam yalnızca bir defa, Ashton ise dokuz defa aramıştı. Ashton'ın dokuzuncu aramasını meşgule vermek zorunda kaldığım için bir daha telefon etmemişlerdi.
Babamın bir kere aramasının nedeni de muhtemelen yemeğe gelip gelmeyeceğimi sormaktı. Eğer onların beklemelerini istersem yemek saatini biraz ileri atmayı teklif edecekti. Biliyordum, çünkü ne zaman dışarıda kalsam ve ona haber vermeyi unutsam böyle olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terrible Love || hemmings
Fanfic"İnsanlara bir bak. Çoğu sadece basit birer kelime, sen anlamlı bir şiirken."