Gözlerimi açtığımda istemsizce sabah olmuş gibi hissediyordum. Sanırım şu uyuyup uyanma olayının hissettirmek zorunda olduğu türden bir karmaşaydı. İşin aslı, kaç olduğunu kontrol etmemi sağlayacak olan kol saatim yukarıdaki eşyalar kısmında bir çekmecenin içindeki şeffaf paketlerdeyken zaman hakkında hiçbir fikrim yoktu. Belki de sadece bu illüzyonu kapalı duvarlar ve parmaklıklar ardında birazcık hissedebilmek istiyordum, o kadar.
Birkaç kez daha kirpiklerimi kırpıştırdım. Vücudumda hareket edebilen bütün uzuvlarımı uyuşuk hissediyordum. Belki birazcık da donuk. Gözlerimi kapatıp açtığım her seferinde içleri acıyordu. Birkaç tane bıçağı gözlerime aynı anda batırıp çıkartıyorlarmış gibi anlık acılardı bunlar. Kendimi tuhaf buluyordum. Böyle şeyler düşünmezdim bile.
Muhtemelen bunun en büyük nedeni daha önce hiç bir nezarethanede sabahladığımdan olsa gerekti.
Luke ile ilerlemekte olan akşam boyunca sohbet etmiştik. Aramızı düzeltmeden önce, birbirimizi gördüğümüz her yerde ya ters cevaplar vermek ya da abartılı berbat sarkazmlarla dolu esprili cümleler sarf etmek dışında yaptığımız hiçbir şeyin olmadığını varsayarsak çok ciddi bir ilerleme kaydetmiştik. En azından artık onun söylediği şeyler şu son birkaç saat içerisinde sinirlerimi hoplatmıyor ya da boğazlama isteğimi açığa çıkartacak kadar beni gıcık etmiyordu.
Bilmiyorum. Onun hakkında tam olarak nasıl bir insan olduğunu düşünmem gerektiğini gerçekten bilmiyordum. Belki de haklıydı. Onu sürekli tersliyor olma durumum yüzünden birbirimizle iyi arkadaş olup olamayacağımızı kestiremez hale gelmiştik.
Ama bunun tamamı benim suçum değildi. Bazen çok... katlanılmaz olabiliyordu. Nedenini bilmiyordum ancak üstü kapalı çok fazla cümle kuruyordu. Mesela bana hala kiminle mesajlaştığımı söylememişti. Bana kalırsa ileriki zamanlarda da ben altını deşe deşe öğrenmediğim sürece söylemeyecekti.
Veya konuştuğum kişi, gelip bana 'Merhaba, ben sana arkadaşım vasıtasıyla numaramı gönderdim ve daha ilk mesajlardan sana bücür dedim. Öyle işte, bu kişi benim' demediği sürece.
Her neyse. Bir şekilde bunun altını ya da üzerini daha fazla karıştırmayacaktım. Dramaya ihtiyacım yoktu. Arkadaşlık ilişkilerinde ilerleme kaydetmeyi başarabilmiştim de, herhangi bir sevgili olma yolunda adım atabilecek kadar kendime güvenmek kalmıştı. Cidden... bazı zamanlarda kendimi çok çekilmez, katı ve sığ buluyordum. Sırf kendime ve etrafımdaki insanlara olan güvenim git gide azaldığındandı. Babamın bu durumu toparlamam gerektiği konusunda yaptığı tüm uyarılara ve önerilere rağmen hala adım atamayacak kadar kapanmış hissediyordum kendimi.
Gerçi... şu nezarethaneye tıkılma olayında Luke ile birazcık konuşma fırsatım olduktan sonra bazı şeyler bana artık o kadar da kapana kısılmışım gibi kısıtlanmış hissettirmemeye başlamıştı.
Bu sanırım iyi bir şeydi?
Luke hakkında daha fazla şey öğrenmiştim. Tabii, arkadaş grubuyla da ilgili bir sürü şey. Hepsini dikkatle dinlemiştim. İçlerinden hangisi olabilir diye düşünerek Luke'un anlattığı her şeye dikkat kesilmekten başka hiçbir şey yapmamıştım.
Fakat... hiçbiri olabilir gibi gelmiyordu. Calum zaten Melanie ile bir ilişki yaşıyor olduğu için seçenekler dahiline bile girmiyordu. Aklımın ucundan dahi geçirmemiştim.
Luke da zaten, olamazdı.
Geriye Ashton ve Michael kalıyordu. Bu işlerin yaşla bir alakası olabilir miydi pek emin değildim fakat, Ashton yirmi iki yaşında lanet olası bir birey olarak bu taraklardaki bezini bu denli beceriksizce kullanabilecek birine benzemiyordu. Gerçekten de onda numarasını arkadaşıyla gönderecek bir tip yoktu. O anki halini düşünemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terrible Love || hemmings
Fanfic"İnsanlara bir bak. Çoğu sadece basit birer kelime, sen anlamlı bir şiirken."