—Elmira—
Her şey tamamdı. Yarasının etrafında oluşan beyaz irinlerin oraya ufak bir çizik atıp, kirli kanı dışarıya akıtmayı başarabilmiştim.
Sonraki hamlem ise temizleyip, yarayı dezenfekte etmekti. Yanımda duran ilk yardım çantasının içinden bir adet sargı bezi ve steril gazlı bez çıkardım.
İlk olarak steril gazlı bez ile dikkatli bir şekilde, yarayı ve yaranın etrafında kalan kurumuş kanı temizledim. Sonrasında sargı bezini alıp, yarasının üstünü kapattım ve flaster ile sargıyı sabitledim. Öyle bir odaklanmıştım ki aniden bir el, kolumu tutunca az kalsın çığlık atacaktım.
'Teşekkür ederim Elmira.' Adımı duyunca şaşırdım. Çünkü adımı söylemediğimden emindim. Belki Dean ile konuşmamıza kulak misafiri olup, adımı oradan duymuş olabileceğinden pek umursamadım. O yüzden sadece sıcak olduğunu umduğum bir tebessüm ettim.
Gözlerim, artık acıdan yoksun tam tersine mutlu görünen Maliya'ya bakıyordu. Yüzü bir çiçek gibi solmuş, teni kar gibi beyazlamıştı. Daha önce yüzünü inceleme fırsatım olmamıştı. Koyu kahverengiye kaçan saçları ve uzun kirpiklerinin resmen koruma altına almış, koyu kahverengi gözleri vardı. Solmuş teni bile hoş suratını gizlemeye yetmiyordu.
Günün hediye ettiği yorgunluk ve acı duyguları, onu bitkin bir hale getirmişti. Zamanla birlikte gözleri yavaşça kapanıp uykuya daldı. Uyuya kaldığında yüzündeki masumiyetini çok daha iyi bir şekilde görebilmiştim.
Samimi bir ses tonuyla 'İyi iş çıkardın.' Dean konuşmaya başlayınca gözlerimin manzarasını değiştirmek zorunda kaldım.
'Sen olmasan yapamazdım...' Sesimin yorgun çıktığını umursamadan devam ettim. 'Teşekkür ederim.' Gözlerinde ufak bir parıltı görünce tek kaşımı kaldırıp bakmaya devam ettim.
'Daha önce hiç teşekkür etmedin. O yüzden garip geldi.' Düşünür gibi havaya baktıktan sonra ani bir hareketle, gözlerini gözlerime sabitledi.
'Teşekkür edebilme gibi bir yeteneğin olduğunu bilmiyordum.' Dedikten sonra yüzünde çarpık bir gülümse oluştu. Samimi gülümsemesi içimde garip bir duyguyu açığa çıkarmıştı. Saf mutluluk.Gülerek karşılık verdiğimde ise gözlerini öyle bir açmıştı ki, gözlerinin yerinden fırlayıp, yere düşeceklerini sandım. Gülmek iyi gelmişti açıkçası. Son zamanlarda o kadar az gülüyordum ki, nasıl hissettirdiğini neredeyse unutacaktım.
'Niye japon balığı gibi bakıyorsun öyle?' Dedikten sonra sanki dünyanın en komik esprisini yapmışım gibi kahkalara boğulmuştu artık.
'Espri de mi yapabiliyordun sen?
Ona öldürecekmiş gibi baktım. 'Soruya soruyla mı cevap veriyorsun?'
'Eee sen de aynısını yaptın.' Dedi göz kırparak. Nedense yüzümün kızardığını hissedince, başımı başka yere çevirmek zorunda kaldım.
Derin bir nefes alarak, tekrar gözlerimi bal gözleriyle buluşturup, onları kıstım. 'Sınırlarını zorlamasan iyi edersin çok bilmiş seni.'
Karşılık olarak ellerini havaya kaldırdı. 'Pes ediyorum küçük kız.' Yine, otuz iki dişi ona eşlik ediyordu.
'Neyse. Ben kendimi biraz yorgun hissediyorum. Biraz kestirsem iyi olur.' Dediğimde, çoktan ayağa kalkmış, göz radarıma takılan ağacın gövdesine doğru yürümeye başlamıştım bile.
Otuz saniyelik bir yürüyüşten sonra yerimi alıp, gözlerimi kapattım.
Sonunda uykuya dalıyorum derken, çalılardan gelen bir ses duydum. Başımı ışık hızıyla sesin geldiği yöne çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Dünya
FantasyBir zamanlar, ejderhalar ve insanlar dünyaya hüküm sürerken anlaşmazlıklar sonucunda, aralarında savaş çıkmış ve bunun üzerine insanlar, ejderhaları öldürebilmek için Ejderha Avcıları adında bir birlik kurmuştur. Leila, en yakın arkadaşı bir ejderha...