—Elmira—
Kalbimden yayılan acı dalgası, zehir misali damarlarımda akıyordu sanki.
Zehir, damarlarımın vücuduma gösterdiği yolda ilerliyor, yavaş yavaş bütün organlarımı tüketiyordu ve ben bunların hepsini hissediyordum.
Vücuduma yayılan zehri hissediyordum, vücudumu ele geçiren zehrin gücünü hissediyordum. İçten içe beni yiyordu hissediyordum. Ölüyordum. Öldüğümü hissediyordum. Ölmek istemiyordum.
Kelimelerin bile yetersiz kaldığı bu acı ile karşı karşıya kalmıştım ve ona karşı ne yapabileceğimi bilmiyordum. Belki de yapabileceğim bir şey olmadığı içindi.
Zaman geçtikçe vücudum artık acıya karşı savaşamıyor, yavaş yavaş pes ediyordu. Göz kapaklarım ağırlaşıp kapanırken, zihnim beni terk ediyordu. Ruhum ise kendisini ölümün kollarına bırakıyordu.
'Elmira!!! Kapatma gözlerini! Elmira!!!' İçimden, çok uzaklardan bir ses adımı haykırırken, bir el sertçe kolumu sıktı. Acıma acı kattığı için yüzümü buruşturup, gözlerimi açmak zorunda kaldım. Meğerse bana bağıran iç sesim değilmiş. Dean.
Sürekli gülen, pek de ciddi olmayan bal gözlerinin, bana endişeli bir şekilde bakması, beni ne kadar şaşırtsa da bunu dile getirmek için ne gücüm vardı, ne de mantığım.
'Ayağa kalkabilir misin?' Cevap vermek için ağzımı açtım ama ses çıkmadı. Konuşacak gücüm bile kalmamıştı. Dean da bunu anladı.
'Tamam. Sıkı tutun küçük kız.' Dedi ve nazikçe kaldırıp, beni kucağına aldı. Bana dokunmasıyla bütün zehir vücudumdan içilmişti sanki, acı da zehir ile birlikte yok oluyordu vücudumdan.
Ve akıp giden bir nehir gibi, az önce hissettiğim acının etkileri bedenimden siliniyordu. Geriye ölümcül bir dinginlik kalmıştı.
Halsizlikten başımı göğsüne yaslayıp, gözlerimi kapattım ama bilincim şimdilik yerinde gibiydi. Hızlı adımlarla yürüdüğünü hissedebiliyordum. Ama nereye gittiğini bilmiyordum.
Zihnim bana, uçaktaki anılarımı, onu bulduğumda, onu nasıl taşıyacağımı düşündüğüm zamanı hatırlattı. Bu sefer şartların değişmiş olması, bana nedense komik gelmişti. Kendi kendime gülmüş olmalıydım ki, Dean bunu fark etti.
Aklımı okumuş gibi 'Komik olan ne küçük kız? Bu sefer ben seni kurtarıyorum. Sanırım ödeşmiş oluyoruz.' Dedi yine sevecen bir ses tonuyla. Ama yine cevap verememiştim.
Biraz zaman geçtikten sonra merakıma yenik düşüp gözlerimi açtım. Gördüğüm manzara karşısında, kas katı kesildim.
'Dean. Etrafındaki mavi...' Kesik kesik çıkan sesimle birlikte, ağzımdan dökülen kelimeler, cümlemi tamamlamama yetmese de Dean'ın neyden bahsettiğimi anlamasına yetmişti. Ama pek de şaşırmışa benzemiyordu, tam tersine düşünceli bir şekilde önüne bakmaya devam etti.
Dean'dan çıkan parça parça mavi ışıklar bariyer gibiydi. Ve o mavi bariyerin dışında kalan siyah gölgelerin, içeriye girmesini engelliyor gibiydi. Neye şaşırmam gerektiğine şaşırmıştım artık. Bir adada yaşadığımıza bile şaşırmıyordum. Ama yaşadığımız adanın, aslında halüsinasyondan ibaret bir ada olması... Belki de halüsinasyonlar gerçekti, bilmiyordum. Belki de Dean'ın etrafında oluşan mavi bariyer de, gerçek değil, halüsinasyondu bilmiyordum. Belki de hiçbir şey, hiç kimse gerçek değildi. Şu an neyin gerçek, neyin gerçek olmadığını anlayamıyordum.
Aynı, rüya görüp görmediğimi anlayamadığım gibi. Ama eğer acı varsa, bu kesinlikle bir rüya olamazdı. En azından bunu biliyordum. Sürekli kendimle bir çelişki içerisindeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Dünya
FantasyBir zamanlar, ejderhalar ve insanlar dünyaya hüküm sürerken anlaşmazlıklar sonucunda, aralarında savaş çıkmış ve bunun üzerine insanlar, ejderhaları öldürebilmek için Ejderha Avcıları adında bir birlik kurmuştur. Leila, en yakın arkadaşı bir ejderha...