—Elmira—
Gözlerimi araladığımda, ormanlık bir alanda yatıyordum. Güneş ışınları yaprakların arasından yere ulaşıyor, görüntüsü insanı adeta cennette hissettiriyordu.
Gerçekten cennette miydim acaba?
Hemen yerimden kalkıp, etrafıma bakındım. Anılarım hızlıca gözlerimin önünden rüzgar gibi geçtiklerinde, vücudum ürperdi, endişe düşüncelerime gölge gibi çöktü.
Anneanne. Her şey gerçek miydi?
Bakışlarım her yeri tararken bir ormanın derinliklerinde olduğumu anladım. Başımı biraz daha sağa çevirdim ve birinin bana tip tip baktığını gördüm. Korkudan yüzümde nasıl bir ifade belirmişti bilmiyorum ama, korktuğum belliydi herhalde çünkü hemen yüz ifadesi değişti ve yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. Yine mi? Dean.
'Bir gün kalp krizinden öleceğimden, gün geçtikçe daha da emin oluyorum.' Kollarımı bağlayıp kaşlarımı çattım.
'Gördüğüm yüz ifadeni sen de görebilseydin böyle demezdin.' Hala gülüyordu. Aklıma gelen soruyla ciddileştim.
'Maliya ve Ian nerede? Ve biz neredeyiz?' Ian'ı sorunca, onun ile ilgili anılarım gün yüzüne çıktıkları için yüzümü buruşturmak zorunda kaldım. Şuan Ian'ı pek düşünmek istemiyordum.
'Maliya iyi.' Dediğinde rahatlamanın etkisiyle derin bir nefes verdim.
'Ian ise...' Bir süre, vereceğim tepkiyi merak edercesine yüzümü taradıktan sonra devam etti. 'Hala baygın.' Ne diyeceğimi, ne hissettmem gerektiğini bilmiyordum. Kafam çok karışıktı o yüzden cevap vermek yerine, sadece başımı evet anlamında sallamakla yetindim.
'Merak etme Elmira, bu olanların hepsine bir cevap bulacağız.' Dediğinde bakışlarımı bal gözlerine çevirdim ve 'Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun peki?' Çıkan yorgun sesime aldırmadan Dean'a bakıyordum.
'Hepiniz baygınken yaşlı bir adam geldi ve yardım edebileceğini söyleyip, hepimizi evine davet etti. Eminim o bir şeyler biliyordur.'
Yaşlı adam? Tanımadığı insanları evine çağırıyor ve yardım edeceğini mi söylüyordu? Buna inanmak biraz güçtü. Neyse...
Ortamı biraz yumuşatmak için tek kaşımı kaldırıp dudağımı büzdüm.
'Ve beni burada mı bırakmaya karar verdin?' Az önce kalktığım yere baktım.
'Açıkçası senin uyanmanı bekliyordum...' Başını kaldırıp, sağ elini çenesinin altına koydu ve sol eliyle destekleyip, düşünür gibi yaptıktan sonra devam etti. 'Aslında seni taşıyacaktım fakat, en son taşıdığımda biraz fazla ağır geldin o yüzden beklemeye karar verdim.' Başını hızlıca indirdi ve yüzünde çarpık bir sırıtış belirdi.
Gözlerimi kısıp 'Ne dedin sen?' Alınmış gibi bir ses tonuyla konuşurken, gözleri resmen parıldıyordu.
'Merak etme şaka yapıyorum, her şey yaklaşık on dakika içerisinde oldu.'
'Tabi canım kesin öyle olmuştur.'
Gülerek yanıma yaklaşıp, kolunu omzuma attığında gözlerimi devirdim ve birlikte yürümeye başladık.
Yürürken, aynı zamanda büyüleyici güzellikte olan ormanın keyfini çıkarıyordum. Sanki bir filmin içindeki büyülü bir ormandaydık. Renkler daha parlak, her şey daha canlıydı. Bünyemdeki değişiklik şok ediciydi. Hiçbir ayrıntıyı atlamamak istercesine, gözümü kırpmadan etrafıma bakınıyordum.
Dar, taşlı bir patikada rastgele dizilmiş ağaçlar birbirlerini izlerken, gözüm tam önümüzde bulunan ağacın gövdesindeki bir gölgeye takıldı. Daha iyi görebilmek için gözlerimi kıstım ve bana bakan küçük bir çocukla göz göze gelince aniden durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Dünya
FantasyBir zamanlar, ejderhalar ve insanlar dünyaya hüküm sürerken anlaşmazlıklar sonucunda, aralarında savaş çıkmış ve bunun üzerine insanlar, ejderhaları öldürebilmek için Ejderha Avcıları adında bir birlik kurmuştur. Leila, en yakın arkadaşı bir ejderha...