-7 SENE ÖNCE-
Weston'da kasvetli bir gündü. Ya da bu boğucu havanın nedeni Weston değil, bizzat içinde bulunduğu durumun dehşetiydi. Elena nefes almakta zorlanarak boğulur gibi bir ses çıkardı. Korkudan nabzı hızla atıyordu. Terler, alnında küçük küçük su topları oluşturmuştu. Bulunduğu duruma nasıl düştüğünü düşünüyor, düşündükçe onu kaybedeceğinden, bir daha göremeyeceğinden daha çok korkmaya başlıyordu.
'O nerede?'
Sesi kulaklarını keserken, Elena nefesini tuttu ve gözlerini kapattı. Son kalan gücünü toplamalıydı. Biricik, sevdiği kızını korumak için, kendisini öldüreceğini bilse bile gücünü toplayıp onu kullanmalıydı.
Gözlerini yavaşça açtı. Yerde, cansız yatan oğlu Jonathan ve kocası Adrian'ın bedenini görünce nefesi daraldı, kalbi daha da hızlı atmaya başladı. Onlara son bir kez sarılmak istiyordu ama bunu yapamazdı. Kızgınlığı Elena'yı ele geçiriyordu.
Avuç içleri ısınmaya başladığı sırada, yavaş yavaş kendisini kaybetmeye başlıyordu. Ama Elena, bir şekilde bunun farkındaydı. Sinirlenmesi, kendisini kaybetmesi gerektiğinin farkındaydı. Çünkü biliyordu, ancak bu şekilde gücünü toparlayabilecekti. Son büyüsünü yapıp, kızını ancak bu şekilde kurtarabilecekti.
'Cevap versen de vermesen de onu bulacağımı biliyorsun. Eğer söylersen, uzun süren arkadaşlığımızdan dolayı sana bir iyilik yapıp, kızını son bir kez görmene izin vereceğim. Söylemezsen de, ne yazık ki son sözlerini duyamayacak.'
Boşluğa bakan gözlerini, tanıdığı gözlere çevirmeyi reddediyordu. Son duyacağı ses, onun sesi olabilirdi ama son göreceği kişi, Adrian ve onun yanında yatan Jonathan'ın olmasını istiyordu. Onları ölü görmek istemiyordu belki ama onu canlı görmektense, en sevdiği iki kişinin cansız yatan bedenlerine bakmayı tercih ediyordu.
'Bunu sen istedin Elena.' Artık sabrının son demlerinde olduğu sesinden belli oluyordu fakat dizlerinin üstüne çökmüş Elena bunu umursamadı. Karşısında duran adam, ağır adımlarla ona yaklaşmaya başlayınca, bakışlarını bir çift tozlanmış ayakkabıya dikti. Yanına geldiğinde durdu ve yavaşça dizlerinin üstüne oturdu. Eliyle çenesini kavrayıp, yüzünü kendisine çevirdi. Elena'nın gözleri hala ona bakmayı reddediyordu.
'Ben seni hep sevdim Elena. Ve hep sevecektim. Ama sen onu seçip kaçmaya karar verdin. Ailene olanların ve olacaklarının sorumlusu sensin, ben değilim. Seni kurtarabilecek tek kişi de bendim Elena. Ama sen, yinede onu seçtin. Sen, kendi kaderini kendin çizdin. Ve melez kızının kaderini çizmiş olan kişi, yine sensin.' Sesi bile rahatsız edici geliyordu Elena'nın kulağına. Ama artık bu sondu. Bu, onu göreceği son andı. Zamanı gelmişti.
Tükürür gibi güldükten sonra bakışlarını hala çenesini tutan adama hızla çevirdi. Adamın gözleri şaşkınlıkla açılmıştı çünkü bu aşık olduğu, içinde alev gibi yanan gözlerini görmesinin üstünden tam 15 sene geçmişti.
Elena, gücünü toplamıştı. Kollarından destek alarak yavaşça ayağa kalktı.
'Ben de seni sevdim. Ben, eski seni sevdim. Güç peşinde koşan bir pisliği değil. Ben kaçmadım çünkü ben zaten özgürlüğüme kavuşmuştum. Senin yanında bir ömür yaşamaktansa, 15 seneyi özgür bir şekilde yaşamayı tercih ederdim ve ettim de. Aileme olanların sorumlusu ben olabilirim ama sana olacaklarından dolayı pişman olacaksın. Çünkü bir gün gerçeği öğrenecek ve onun içindeki saf öfkeyi uyandıracaksın. Senin sonunu o getirecek.'
Elena'nın karşısındaki yüz, gözlerini kapatıp sinirlerini kontrol etmeye çalışırken çenesi kasılmıştı. Elena bunu görünce sırıttı. Çünkü o adam hiçbir zaman kolay kolay sinirlenen biri değildi. Sinirlenince ise, ellerinde tuttuğu zincirleri kontrol etmesi zorlaşırdı. Elena'nın bildiği tek zayıflığı buydu. Bunu kullanmalıydı.
'Beni hep saf biri sandın Elena. Ama ben, senden hep bir adım öndeydim. Bunu hiçbir zaman göremediğin için tam bir aptalsın.'
Gözlerini açtığında Elena'ya baktı. Hala hatırladığı o güzel yüze baktı. Fakat artık tanıdığı mutlu yüz yoktu, onun yerini nefret doldurmuştu. Bu onu üzüyordu. Ne kadar üzse de, bu ihaneti kaldıramıyordu. Ülkesine olan ihanetini değil tabi, ülkesi umurunda değildi. O, sadece kendisine yapılan ihaneti kaldıramıyordu.
'Şimdi bana o güzel kızının nerede olduğunu söyleyecek misin?' Güzel kızının bu iki kelimeyi bastırarak söylemişti. Elena'nın başkasından bir çocuğu olduğunu hatırladıkça tiksiniyordu.
'Asla!' Diyerek sahip olduğu en güçlü ses tonuyla bağırdı Elena.
'Sen onu asla zamanında bulamayacaksın.'
Adam, Elena'ya tekrar yaklaştı ve hala alev gibi yanan güzel gözlerine baktı. İncecik vücudunda güç kalmamıştı, bacakları titriyordu ama ona rağmen ayakta durmaya çalışıyordu.
Tam düşecekken, adam onu yakalayıp, sarıldı.
'Bunu sen istedin Elena.'
Cevap vermek için ağzını açtığı sırada, karnından yayılan acı hissi Elena'nın susmasına neden oldu. Elini karnına götürdü ve sıcak, pek akışkan olmayan bir sıvıyla temas ettiğinde ne olduğunu biliyordu.
Kan, öyle bir hızla akıyordu ki, birkaç dakika içinde öleceğini biliyordu.
Adam, yavaşça Elena'yı yere yatırdı.
'Elveda, Elena.' Son sözleriyle arkasına dönüp yürümeye başladığı sırada, Elena kalan son gücüyle kelimeleri sessizce tekrar etti.
Elena biliyordu, kızının bir gün o adamla karşılaşacağını, bundan kaçış yoktu.
Sadece zamana ihtiyacı vardı biricik kızı Elmira'nın. Kendi gücüne ulaşmasına yetecek kadar olan zamana.
Şimdilik, zaman onun ilacıydı, sonra ise zaman onun için bir zehir olabilirdi.Dünya karanlık doluydu, dünya aydınlık doluydu. İnsanın içinde ikisi de vardı. Hangi özelliğin baskın olacağına kendimiz mi karar veriyorduk? Yoksa kaderin bizi sunduğu sınavlardan çıkardığımız sonuçlar, düştüğümüz olumsuz ve olumlu sonuçlardan mı bu hale geliyorduk?
Kendisine sorduğu sorulara cevap bulamıyordu. Tek isteği o büyük savaşta, karanlığın ve aydınlığın birbirine karışacağı o savaşta, kızının doğru yoldan sapmamasıydı çünkü o, annesi gibi karanlığa yatkın biri olacaktı, bunu biliyordu.
Ona yol gösterecek, ona yardım edecek kişileri bulabilmesi için dua etti Elena. Son gücüyle ise, onu bir süre karanlıktan koruyacak bir büyü yapmayı başardı.
Seni çok seviyorum Elmira'm en zor günlerinde yanında olamayacağım için üzgünüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Dünya
FantasyBir zamanlar, ejderhalar ve insanlar dünyaya hüküm sürerken anlaşmazlıklar sonucunda, aralarında savaş çıkmış ve bunun üzerine insanlar, ejderhaları öldürebilmek için Ejderha Avcıları adında bir birlik kurmuştur. Leila, en yakın arkadaşı bir ejderha...