—Elmira—
Arkası bana doğru dönük olan bir kadın silüetiyle karşı karşıyaydım. Vücudundan çıkan mavi ışık, bana Dean'ı hatırlattı. Beni taşırken o mavi ışık, kalkan misali bizi dışarıdaki etkenlerden koruyordu. Peki ya bu kadından çıkan mavi ışık, onu neyden koruyordu? Aralarındaki bağlantıyı anlamaya çalışırken, direk sormanın daha mantıklı olacağını düşündüm.
Aramızda, en az on adımlık mesafe olduğu için biraz yakınlaşmaya karar verdim. Bacaklarım mıknatıslanmış gibi zar zor hareket etseler de, altı adım atınca durdum. Heyecandan kalbim hala hızla atarken, derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
'Anneanne...' Dedim sesimin güçlü çıktığını umarak. Ama çıkmadığını biliyordum çünkü ben bile kendi sesimi zar zor duyabilmiştim. O yüzden daha sesli bir şekilde tekrar ettim. 'Anneanne.' Cevap olarak sadece sessizlik. Bir gün bu sessizlik benim mezarım olacaktı herhalde.
Hala sırtı bana doğru dönüktü, en ufak bir hareketlilik dahi yoktu. Yanına daha da yaklaşıp, elimle kolunu tuttum. Vücudunun ölüm kadar soğuk olduğunu hissedince, benim de vücudum adeta donmuştu. Gözlerimden damlalar akmaya başladığında, anneannemin önüne geçip, ona sıkıca sarıldım. Kollarımı sıktıkça, gözlerimden akan damlalar daha da şiddetleniyordu. Artık hıçkırıklara boğulduğum sırada, kollarımdan sıcak bir ısı çıkmaya başladı. Gözlerim kapalı olduğu için bunu göremesem de hissedebiliyordum.
Neler oluyordu burada? Neredeydim? Rüya mıydı? Gerçek miydi? Anneannem yaşıyor muydu?
Şu son günlerde gözlerim o kadar çok şey görmüş, beynim o kadar anı kaydetmişti ki artık gördüklerime inanamıyordum. Bazen öyle bir ana sıkışıp kalıyordum ki, anın gerçek olup olmadığını, gerçekten yaşayıp yaşamadığımı bile anlayamıyordum.
Belki de ben, uçak kazasından sağ çıkamamıştım, belki arkadaşlarım bile gerçek değillerdi. Bunları düşünmek beni korkutuyordu. Düşünmek istemiyordum. Ama yaşadığım olaylar bana bunu sorgulatıyordu.
Sarıldığım bedenden bir kıpırtı gelince düşüncelerim toz bulutu halinde yok oldu. Göz kapaklarımı hızlıca açıp şaşkınlıka anneanneme baktım. Vücudu artık canlılığını kaybetmiş beyaz bir renge sahip değildi, vücudu artık buz gibi değildi, sıcacıktı...
Ama en önemlisi, o sevgi dolu bakışları eşliğinde sıcak gülümsemesiyle bana bakıyordu. Gözlerimden akan yaşların nedeni üzüntü değildi artık, sevinçten ağlıyordum. Bu anın gerçekliğini sorgulamaya bir ara verip, anın tadını çıkarmaya karar verdim. Ve aldığım kararla birlikte anneanneme tekrar sarıldım.
'Prensesim...' Demesiyle kollarımı aralayıp gözlerimi açtım ve hep söylemek istediğim ama söyleyemediğim şeyleri söylemeye çalıştım.
'Anneanne çok özür dilerim. B..ben, bunların olmasını istememiştim.' Söylemek istediğim söz tam olarak bu değildi ama konuşamıyordum işte. Ağzımı açmıştım, söylemek istediğim kelimeler hazırdı. Sadece ben hazır değildim.
'Biliyorum prensesim biliyorum. Bunların hiç biri senin suçun değil beni anlıyor musun?' Sevecen gözleriyle bana bakarken sadece başımı evet anlamında sallayabilmiştim.
Kısa bir süre sonra gözleri ciddileşip 'Şimdi beni iyi dinle Elmira.' Dedi ve kaşlarımı çatıp söyleyeceklerini dinlemeye başladım.
'Çok zamanımız yok ama şunu bilmeni istiyorum, bunların hepsi gerçek...' Durdu. Sesi çok temkinli çıkıyordu. Kısa bir aradan sonra devam etti.
'Benim maceramın sonuna gelsek de, senin maceran daha yeni başlıyor. Kim olduğunu yeni yeni görmeye başlıyorsun. Bu Dünyanın gerçek yüzünü daha görmedin, ama merak etme bütün gerçekleri öğreneceksin benim prensesim...' Yine durdu ama bu sefer yüzünde ilk defa şahit olduğum sert bir ifade vardı. Yüzünden söyleyeceklerinin hoşuma gitmeyeceğini hissedebiliyordum.
'Zor zamanların olacak, zor kararlar vermek zorunda kalacaksın ve o kararları bazen senin iyiliğin için olmasa da, diğer insanları koruyacağını bildiğin için vereceksin. İyi insanlarla tanışacağın gibi kötü, seni yolundan ayırmaya çalışacak insanları da tanıyacaksın. Tehlikeli yollardan, tehlikeli insanlarla birlikte geçeceksin. Ama en önemlisi ise yuvamızın yıkılmasına neden olan kişiyi bulacaksın ve ne yapacağına sadece sen karar verebileceksin. Senin gücün öfkenden doğuyor Elmira. Öfkeyle birlikte güçlendiğin gibi onunla birlikte boğulabilirsin. Öfken senin sonunu getirebilir prensesim.'
Haklıydı. Aile kelimesini duyduğum andan itibaren vücudum ısınmaya başlamıştı ve ben buna engel olamıyordum. Bunu kontrol edemiyordum.
Anneannem kollarını açıp beni sardı. 'Sakın öfkenin seni kontrol etmesine izin verme, onu sen yöneteceksin. En zorlu savaş, senin bildiklerin ve senin hissettiklerin arasındaki savaş. Bunu sakın unutma Elmira.' Dedi ve sonra bir şeyi atlamış gibi havaya bakıp düşünmeye başladı.
'Ah tam söylemeyi unutuyordum. Arkadaşların iyiler. Onları, son kalan büyü gücümle tutabildiğim kadar tutmaya çalışacağım. Ve sen hazır olduğunda, sizi iki dünyayı bağlayan kapıdan geçireceğim.'
Biiiiir dakika! Büyü gücü mü? Ne?
Şaşkın şaşkın bakarken doğru duyduğuma emin olmak için 'Büyü gücü mü?' Diye sordum, ama sanki bilerek duymamazlıktan gelip cevap vermememişti. Sonra hayatımda gördüğüm en samimi gülümsemesini yüzüne yerleştirdi.
Yavaş yavaş gözden kaybolmaya başladığı sırada sesi kulaklarımda çınlamıştı. 'Seni çok seviyorum prensesim.'
'Bende seni çok seviyorum, her şey için teşekkür ederim.'
Gözümden bir yaş damla geldiğinde öfkemi kontrol etmem gerektiğini biliyordum, ama bunu yapamamaktan sonra bilmenin ne faydası vardı? Öfkem beni içten içe yiyordu, öfkem beni içten fethediyordu. Bunu biliyordum. Onlar benim ailemdi ve onları benden aldılar. En sevdiklerimi elimden almışlardı. Nasıl sakin olabilirdim?
Acı dolu bir his vücudumu ele geçirince sırtımı dikleştirdim ve başımı kaldırıp öfkeyle haykırdım.
'Bize bunu yapanları bulacağım. Ve cezalarını bizzat kendim vereceğim. Sana söz veriyorum!'
Haykırışım karanlığı beslemişti.
Haykırışım karanlığı beslediği gibi aynı zamanda öfkemi de mutlu etmişti.
Çaresizlik... Hissettiğim duyguyu tanımlayan kelime bu olsa gerek.
Umutsuz ve çaresiz hissetmek, ölmenin daha yavaş bir yoluydu sadece.
Bilip kontrol edememek; çaresizlik.
Bilip kontrol edemeyeceğini bilmek ise; umutsuzluk.
Bunları bile bile hiç bir şey yapamamak; oturup kendi ölümünü izlemekten başka bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Dünya
FantasyBir zamanlar, ejderhalar ve insanlar dünyaya hüküm sürerken anlaşmazlıklar sonucunda, aralarında savaş çıkmış ve bunun üzerine insanlar, ejderhaları öldürebilmek için Ejderha Avcıları adında bir birlik kurmuştur. Leila, en yakın arkadaşı bir ejderha...