SOĞUK

75.5K 3.3K 238
                                    

Gözlerimi bedenimi saran soğuk hava ve içeriye giren güneş ışınlarıyla birlikte açtım.

Dün gece önünde beklediğim balkonun kapısını açık unutmuştum, havanın esintisiyle perdeler uçuşuyor, soğuk bedenimi ürperiyordu. Bir süre yatakta, örtülerin arasında anlamsızca uçuşan perdeleri seyrettim. Bu, kocamın dün gecede eve, odamıza gelmediğini gösteriyordu.

Sonunda içimi çekerek yataktan kalktım ve kapıyı kapatıp, geceliğimi çıkardım ve kendimi sıcak suyun içine attım. Havalar soğumaya başlamıştı, ama ben hala yatarken balkonun kapısını açık bırakma huyumdan vazgeçemiyordum. Flora buna çok kızıyordu ama neden bunu yaptığımı bilmiyordu bile. Eğer Antonio o gece odamıza gelirse, sabah kalktığımda onu yanımda bulamasam bile, kapının kapalı olduğunu görüyordum. Ve bunun gibi sinir bozucu, buz gibi sabahlarda da balkonun kapısı hala açık olduğu için kocamın gelmediğini anlayabiliyordum.

Duştan çıktıktan sonra bedenimi iyice kurulayıp, havluyu bir kenara attım ve giyinmeden önce, her sabah yaptığım gibi, karnımı süzdüm. Hamileliğimin beşinci ayına girmiştim, ve kızım kendini belli etmeye iyice başlamıştı. Karnım büyümüştü ve geçen haftadan beri, hareket etmesini bile hissedebiliyordum. "Orada uslu dur, ufaklık." diye mırıldandıktan sonra kırmızı kazağımı ve siyah pantolonumu giyip, kısa botlarımı da ayağıma geçirdikten sonra, solgun gözüken suratımı hafif bir makyajla parlatıp, çantamı alıp odadan çıktım. Aşağıda beni ilk karşılayan kişi, hızlıca bana atılan Enrico oldu. Gülerek dünya üzerindeki en sevdiğim ufaklığa sarıldım ve şişkin yanaklarından öptüm. "Enrico! Mi manchi, mio amico!" Seni çok özlemişim, dostum.

"Mi manchi anche tu!"

Birkaç gündür annesi ve büyük babasıyla birlikte kalıyordu, bu sabah gelmiş olmalıydı. Enrico yokken bu ev gerçekten her zamankinden daha ıssız oluyordu. Onunla daha çok vakit geçirmek isterdim, ama Emma'yla buluşmam lazımdı, bu yüzden ona, gelince oyun oynayacağımız vaatini vererek yanaklarından bir kez daha öptüm ve her zamanki gibi, büyük salonda, baş köşede oturan nonna'ya soğuk bir selam verdikten sonra evden çıktım. Marco arabasının önünde, telefonla konuşuyordu. Beni gördüğünde gülümseyerek telefonu kapattı, Flora okuldaydı, Fabri'nin ise nerede olduğunu çoğu zaman kimse bilemezdi.

Marco'nun yanağına bir öpücük kondurdum. "En sevdiğim kızlar bu sabah nasıllar bakalım?" diye sordu karnımı okşayıp, keyifle. Geçen aylarda hayatımda olumlu gelişen tek şey, Marco ile olan ilişkimdi. Onunla bu kadar samimi olacağım aklıma bile gelmezdi ama olmuştu işte, hatta Antonio'nun yokluğunda beni çoğu kez Marco sakinleştirmişti.

"İyiyiz, kızımın keyfi orada gayet yerinde." diye gülümsedim. Sonra gülümsemem suratımdan silindi, "Antonio dün eve gelmedi, değil mi?"

Marco'nun suratındaki neşeli sırıtış gölgelendi. "Şirkette kaldı." dedi sessizce, sonra da savunmaya geçer gibi; "Ama isteyerek değil, bu aralar işlerle ilgili başımız dertte ve abimde-"

"Marco, önemli değil." diyerek susturdum onu. Elbette önemliydi. Ama bu Marco ile birlikte çözebileceğim bir problem değildi. Kafamda duran güneş gözlüklerini indirip, gözlerimin sulanmasını saklamaya çalıştım ve burukça gülümsedim. "Gitsem iyi olacak. Emma beni bekliyor. Akşam görüşürüz." dedim ve bir şey demesine izin vermeden, arkamı dönüp beni bekleyen arabama ve özel korumama ilerledim.

"Günaydın, Bayan Del Piero. Bugün nasılsınız?" diye sordu Adams. Kendisi, neredeyse 1.90 boyunda, iri yarı, karizmatik bir Amerikandı. Bakanları ürpertecek bir vücuda ve çoğu zaman korkutucu bir surat ifadesine sahip olmasına rağmen, altın bir kalbe sahipti ve harika bir yol arkadaşıydı. İki aydır birlikteydik, nereye gitsem birkaç adım arkamda beni takip ettiğini bilirdim. Son zamanlarda Antonio'yu gördüğümden çok Adams'ı görüyordum; o benim Alfredo'mdu.

BİR MİLYONERİN BEBEĞİ (İTALYAN SERİSİ#1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin