FİNAL

84K 4.1K 219
                                    

"Bugün kendinizi nasıl hissediyorsunuz Bay Del Piero?"

Doktor, gülen bir suratla yatakta oturur halde duran Antonio ile konuşurken, ben kenarda durmuş, tırnaklarımı yemekle meşguldüm. Bugün, Antonio'nun hastaneden taburcu olacağı gündü. Boğazındaki sargıyı bugün çıkaracaklardı, ses tellerinde kalıcı bir hasar yoktu ama yine de bir süre kısık sesli konuşmak zorundaydı.

"Evet, şimdi sargıyı çıkaralım bakalım.." Doktor, Antonio'ya hayran hayran bakmakta olan genç bir hemşireyle, ki o kadar gergindim ki, ona bile odaklanacak halim yoktu, ona doğru yaklaştı ve nazik hareketlerle boğazındaki sargıyı çıkarmaya başladı. Kenarda durmuş, nefesimi tutmuş ve sadece Antonio'nun yüzüne odaklanmıştım. Canı acıyor muydu? Bana kalsa onu birkaç hafta daha hastanede tutardım ama biraz daha yatarsa çıldıracağını söyleyerek bu ısrarlarımı reddetmişti.

Sargı tamamen çıktı... Antonio'nun boynundaki ten rengini bozan, yatay haldeki beyazlaşmış yara izine bakarken bir ses çıkarmamak için elimi dudaklarıma bastırdım. Sağ salim yanımda olduğu için gerçekten çok mutluydum, her gün bunun için Allah'a şükrediyordum, ama bu izi görmek bile bana o günü, Sofia'nın o korkutucu, delice bakışlarını, o umutsuzluk, çaresizlik hissini hatırlatmıştı... O gün Sofia'nın cesedine ve diğerlerine ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu, hatta uzun bir süre polislerin gelip bizi götürmesini, en azından sorgulamalarını beklemiştim ama hiçbir şey yoktu. Anlaşılan Tommy her şeyi halletmişti.

Doktor ve hemşire, son kez geçmiş olsun dileyip odadan çıktılar. Bunu, Antonio kalkıp yanıma geldiğinde ve ellerimi tuttuğunda fark edebilmiştim. "Sevgilim, sen iyi misin?" diye mırıldandı, saçlarımı okşarken.

Başımı salladım. Gülümsemeye çalışarak, "Çok iyiyim!" dedim.

Antonio inanmasa bile, üstelemedi. "Artık evimize gidebilir miyiz?" diye sordu yorgun bakışlarıyla.

Evimiz...

Sevgilim haklıydı. Artık eve gitme vaktiydi.

***

"Peki... belki hastanede biraz daha kalmak o kadar da kötü bir fikir değildi."

Kucağımda hüngür hüngür ağlayan Rosso'yu odanın içinde gezdirmeye devam ederek, Antonio'ya gülerek baktım. Saat gecenin ikisiydi, Rosso her gece olduğu gibi bu gecede beni, bizi rahat bırakmamış, alarm gibi ötmeye başlamıştı. Yarım saattir onu gezdirerek uyutmaya, susturmaya çalışıyordum. Antonio, derin bir iç çekip yataktan kalktı ve kollarını uzattı.

"Ben hallederim, senin dinlenmen.."

"Mio amore, bir aydır dinleniyorum zaten. Hadi, ver de biraz kızımızı sakinleştireyim."

Rosso'yu, babasının kollarına verdikten sonra yatağa geçip, onları izlemeye başladım. Antonio, Rosso'yu güvenli bir tavırla tutmuş, göğsüne yatırmışken bir eliyle nazikçe sırtını sıvazlayıp duruyor, bir taraftan da kulağına sakinleştirici sözler fısıldıyordu.. Tam, "Kafasını o şekilde omzuna yaslama.." diye Antonio'yu uyaracaktım ki, tatlı kızım ağzını açıp babasının tişörtüne kustu. Antonio odanın ortasında kalakalırken, ben alışık olduğum şeyle güldüm. Antonio, ona tatlı tatlı sırıtan Rosso'yu koltukaltlarından tutup kendinden uzaklaştırırken, kaşlarını çattı. "Ragazza cattiva!" Kötü kız! diye mırıldandı, yalandan kötü bir sesle. Rosso karşılığında dilini dışarıya çıkarıp kıkırdadı. Antonio'nun bakışları anında sevgiyle yumuşamıştı. Rosso'yu yatağa, benim yanıma bırakarak üstünü çıkarmak için banyoya doğru ilerledi. Kızımın sevdiği gibi karnını okşayarak, suratına doğru eğildim, "Benim kızım babanın üstüne mi kusmuş? Babayı cezalandırmış mı, bizi bu kadar uzun süre tek bıraktığı için? Aferin benim akıllı meleğime!" Merve burada olsa, onun melek silüetine bürünmüş, kızıl bir şeytan olduğunu söylerdi, ama kim ne derse desin, benim kızım tatlı bir melekti. Kusan ve sürekli ağlayan bir melek.

BİR MİLYONERİN BEBEĞİ (İTALYAN SERİSİ#1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin