16. Bölüm - Vicdan

4.2K 354 20
                                    


"Birisini sevmek yalnız güçlü bir duyguya kapılmak değildir; bir karardır bir yargıdır, bir söz vermedir."

Erich Fromm

Alışkanlık, uzun yıllardır beynimi esir alan bir kangrendi. Kendi evrenimde sonsuz bir döngü içindeydim. Okula gitmek, ders çalışmak, ev işlerine yardım etmek ve üzülmek. Kurduğum tüm düzen bu dört kolona dayanıyordu. Tibet, arkadaşlarım, kitaplar ve vakit yaratabildikçe çalıştığım küçük çaplı işim alışkanlıklarımdan sayılabilecek kadar opak değildi. Asıl amacıma ulaşmamı sağlayan şeyin bunlarla olmayacağının bilincindeydim.

Ders çalışmak ve okula gitmek iyi bir eğitim, dolaylı yoldan iyi bir okul demekti. İyi bir gelecek için bunlara muhtaçtım çünkü kolay yoldan para kazandıran yeteneklere sahip değildim.

Ev işlerine yardım etmek, annem ve ablama ettiğim dilsiz bir teşekkürdü. Onlara sevgi sözcükleri, teşekkürler sıralayamayacak kadar aciz olduğundan pişirebildiğim birkaç yemek, temiz bir evle naçizane içimi rahatlatıyordum.

Ve üzülmek... Zavallı kalbimin tam zamanlı işi buydu. Aniden hayatımdan eksilen, hayatıma giriş iznini kan bağıyla kapmış adamın yokluğunun kalıcı iziydi. Kabul etmem gerekirdi ki beni besliyordu. Çabalamam gerektiğini hatırlatan bir alarm gibi pes etmeye adım attığım her an, her hücremde çalıyordu.

Beni yola sokan bu alışkanlıklara minnettar olan bir tarafım olsa da her insan gibi ben de sıkılıyordum. Alışkanlık nasıl sevilirdi ki? Zor bir sınavda başımda dikilen öğretmen edasıyla bana elindeki cetveli sallıyordu. Bu yüzden alışkanlıkları seveceğime asla inanmazdım. Gerekliliğine inanırdım ama sevmek fazla iddialı bir duyguydu.

Ödevlerle ve quizlerle uğraştığım iki haftada ilk defa bir alışkanlığımı sevmiştim. Uzun boylu, mavi gözlü ve kalbimi çalan bir alışkanlık. Birlikte yemek yediğim, matematikten kafamı kaldıramadığım anlarda bir mesajıyla yüzüme gülücükler eken bir alışkanlık.

Onur bu dönem vermek zorunda olduğu dersleri için yalnızca haftada iki gün okula gelmek zorundaydı, geriye kalan günler gelmesinin nedeni Ozan'la derslerinin farklı günler olması, çevresi okuldan olduğu için evde sıkılması ve Ozan'ın beyanına göre Ozan'ı özlemesiydi. Kanatlarına aldığı darbelerle bile uslanmayan umut ellerini çenesinde birleştiriyor ve kaşlarıyla beni gösteriyordu. "Bir de sen." diyordu ama buna karşılık bir tek gülümseyebiliyordum. Umut ekmekten zevk aldığım tarlayı nadasa bırakalı üç hafta olmuştu ve kararımdan dönmeye niyetim yoktu.

Bu gece yeni yıla girecektik ama ben ailemden uzakta, İstanbul'daydım. Evimde olmayı ben de isterdim ama iki hafta sonra finallerim başlıyordu ve ev jokerimi henüz kullanmıştım. Teselli olarak arkadaşlarım yanımdaydı ama bu yeni yıla yalnız girmemi engellemeyecekti.

"Deniz, lütfen! Sen de gel. Bir haftadır dil döküyorum, hala inatsın."

Büyük gözlerini parlatarak bana yalvaran Selin'e sadece gülümsedim çünkü daha önce de söylemiştim, ben yılbaşı kutlamazdım. Bizim evimizde bayramlar da yılbaşı da hep buruk olurdu. Emindim ki bu yalnızca bizim evimize özgü değildi, madden ve manevi olarak kayıp vermiş evlerde kutlama yapılmazdı. Hayır, bu bir kural değildi ama ev sakinlerinin duygusallığı yüzünden insanın bu tip şeylere önem vermeye hali kalmıyordu.

"Selin, üstüne gitme. Gelmiyorsa bir bildiği vardır."

Karşımda oturan Onur'un bu lafına normal zamanda alınabilirdim, ısrar beklerdim ama küçük sırrımı paylaştığından ve unutmadığından, anlayışı için tebessümüm ettim.

"Ne demek üstüne gitme ya! Sen neden ısrar etmiyorsun?"

"Çünkü," diye atıldı ben cevap veremeden. Yumruk yaptığı eline çenesine dayamıştı, gevşek gülümseyişi dudaklarından sarkıyordu. "Deniz'i, ısrarların onda işe yaramayacağını bilebilecek kadar tanıdım."

EksikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin