23. Bölüm - Veda

4.3K 351 192
                                    




"Bazılarının yüreğe iyi gelen bir yanı vardı, armağan gibiydiler."
Antoine de Saint-Exupéry


Nasıl ki otuz beş yaş yolun yarısı ise on üç yaş da hayallerin doruk noktasıdır. Her şey mümkünmüş gibi gelir, sanki istediğiniz şeyler size bir kol boyu uzaklıktadır ve atacağınız birkaç kaplumbağa adımı onlara ulaşmaya yeter. Ne on yedi yaş gibi karamsar ne de dokuz yaş gibi ışıl ışıldır. Sert düşülen ve yaraların artık iz bıraktığı zamanlardır. Bu yüzden on üç yaş incitilmemeniz gereken bir yaştır yoksa bir daha düzelmesi mümkün olmayacak derecede kırılırsınız.

Ben on üç yaşımda paramparça olmuştum. Kalbim, babamın benden uzağa giden ayakları altında ezilip un ufak hale gelmişti. Kalbimden kalan zerreleri iki avucumda biriktirip babamın arkasından bakışım tam da o lanetli on üçe denk geliyordu. Daha da kötüsü, o adamın kolları arasında ağlamamaya çalışıyorken anlıyordum ki o kız yıllardır orada, bu anı bekliyordu.

Hiç gitmemiş gibi değildi. Aksine o gittiğinde bıraktığı boşluk gittikçe genişlemişti. Belki onun bile dolduramayacağı kadar.

Saçlarının daha da kırlaşmasına yok yere şaşırmıştım. Babamın yaşı yok sanırdım. Ben ne kadar büyürsem büyüyeyim aynı kalacakmış gibi gelirdi. Ne çok zaman kaybettiğimizi alnında oluşmuş çizgilere, gözlerinden taşan yorgunluğa bakarak anlıyordum. Az da olsa mutlu geçireceğimiz, özlemi sevgimizle hafifletebileceğimiz beş yılı umarsızca çalmıştım. Nasıl davranmam gerektiğinden bihaber, sadece sarılıyordum ama her şeyi unutmuştum.

Her işten geldiğinde olduğu gibi gergin mi olurdu, yoksa gittiğimiz tatillerin ilk günlerindeki gibi esprili mi? Duygusal bir anda olmamızın utancını taşıyacağımız emin olduğum tek şeydi çünkü dış görünüşümün aksine huylarım babama benzerdi.

Kendini geri çekip uzun boyu sayesinde bana tepeden baktı. Ne yorum yapacağını merakla bekleyen tek kişi ben değildim, burnunu çekip duran annemin sabırsız nefes alışverişleri kulağımı tırmalıyordu.

"Çok zaman geçti, epey şey değişmiştir, diyordum ama," Tek gözünü kısıp bir şeyleri tartar gibi baktı. "Babacığım, sen aynı boyda kalmışsın."

Ne babamın en büyük kompleksim hakkında yaptığı espriye ne de annem ve ablamın abartılı gülüşlerine alındım. Kendimden beklenmeyecek şekilde boyumla ilgili bir espriye içten bir şekilde güldüm ve aynı tarzda karşılık verme ihtiyacı hissetmedim.

"Baba... sen de mi?"

Gülüşümle karışık sitemime hızla kaşlarını çatıp kızgın bir ifadeye büründü ama hepimiz bunun biraz sonra söyleyeceği laf için hazırladığı bir mizansen olduğunu biliyorduk.

"Kimmiş benim kızıma kısa diyen!" Hemen yanımızda duran ablama döndü. "Derya?"

Ablamın umursamaz bakışları bana döndü ve bünyesine sinmiş bir bıkkınla dudaklarını büktü.

"Evet, bir seksen boyum var ya, Deniz'le dalga geçiyordum."

Eh, neyse ki ailemizin boyuyla barışık olmayan tek kişisi ben değildim. Ablam benden beş santim uzun olsa da iddialı bir boya sahip sayılmazdı. Topuklular, Derya Balkır'ın en yakın arkadaşlarıydı.

"Sınavdan çıkar çıkmaz geldim ama yine de size yetişemedim," dedim hızlıca anne ve ablama da sarılırken. Onları salonumda görmenin beni bu kadar huzurlu hissettireceğini düşünmezdim. Hayal ettiğimden de fazlasıydı. "Siz oturun ben bir şeyler hazırlayayım, yiyelim."

"Eh, biraz da ev kızı halini görelim, değil mi, küçük kardeş?"

"Tadını çıkar."

Ben mutfakta bir şeyler hazırlarken onlar İstanbul'un karmaşası hakkında konuşmaya başlamışlardı. İstanbul'a yeni gelen her İzmirli gibi söyleniyorlardı ki henüz bu modundan çıkamamış biri olarak onları anlıyordum.

EksikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin