19. Bölüm - Mutluluk

4.1K 370 108
                                    



"Evet, gün geliyor, bıkıyorum senden,
ama İstanbul'dan bıkmak gibi bir şey bu."
Cemal Süreya

Büyümek, asla erişilemeyecek gibi duran bir şeker gibiydi küçükken. Fikirlerimin danışıldığı zamana gelebilmek için can atardım. Annemden izin almadan dışarı çıkmak, yalnız başıma evde kalmak demekti büyümek ve elde edeceğim imkanları düşündükçe deliriyordum. O zamanlar büyülü görünen şey şimdi karmaşadan başka bir şey çağrıştırmıyordu.

Olaylar, insanlar şeffaflığını kaybetmişti ve buna ben de dahildim. Evet ya da hayır denebilecek sorulara cevaben paragraflar yazabilecek ruh halindeydim. Zihnim toz toprak içinde kalmıştı ama daha da beteri bu duruma çözüm getirememekti. Çözüm benim elimde bile değildi. Kendimi zorla sevdirmeyi istemek acizlik gibi geliyordu, hislerimi bir anda unutmuş gibi yapmak ise komik. Sahi, ne yapacağıma ben karar veremiyorsam neden yaşıyordum?

Bazen, içimde ne varsa anlatmak istiyordum. Ne olacaksa olsun demenin damakta bıraktığı tadı almak istiyordum ama kanımdaki cesaret ölçülemeyecek derecede azdı. Gözümü karartabilen biri değildim. Bu konuda değil. Gözünü karartmak demek, Onur'a bir daha yakın olamama riskini almak demekti. Şimdikinden daha fazla üzülmekten korkuyordum, tabi öyle bir hüzün eşiği varsa?

Düşünmemek için tüm gece ders çalışmıştım, bu gidişle final notlarım parlayacaktı ama sönmüş ruh halim bu durum karşısında ne kadar düzelirdi, bilemiyordum. Alarm kurmadan uyanacak olmanın sevinciyle uyumuştum ama şu sıralar fazla tatlı gelen uykumdan uyanmamı sağlayan ve huysuzluğumu katlayan şey annemden gelen aramaydı.

"Efendim anne?" Sesim, saatlerdir kullanılmamanın verdiği pürüzü taşıyordu. Boğazımı temizleyip bir nebze düzeltmeye çalıştım.

"Uyandırdım mı?" Sesinde hem merak hem de şaşkınlık vardı ama benimki aksine oldukça dinç geliyordu. İşi gereği sabah çok erken saatte kalkardı.

"Uyanmam gerekiyordu zaten," Esneyince kendime gelebilmek için doğrulmam gerektiğini fark ettim ve sırtımı yatağın başına dayadım. "Gece ders çalıştığım için geç yattım."

"Çok yüklenme kendine." dedi ama sesinde rahatlar bir tını vardı. Ders çalışmadığım fikri onu korkutmuştu, başarısızlığım için değil, bende bir gariplik olduğunu düşündüğü için rahatladığını biliyordum. Telefon konuşmalarımızda garip bir melankoli vardı ve elbette anlıyordu. O benim annemdi.

"Yok, idare ediyorum." Bir kez daha esneyince bıkkınlıkla gözlerimi sildim.

"Paranı yatırdım. Çekmeyi unutma, olur mu?"

"Tamam. Biraz erken çıkarım evden."

"Var mı bir ihtiyacın?"

Gülümsedim. Saymaya şimdi başlasam sabaha kadar susmazdım.

"Yok anne, sağ ol. Az kaldı zaten finallerden sonra geliyorum."

"Bak, biz ablanla bir şey düşündük."

Korkulması gereken an, bu andı çünkü bu ikili bir şey düşündüğü zaman ucu beklenmedik şeylere dayanırdı. Ben ise beyin fırtınalarını şaşkınlıkla izler, kafalarında besledikleri onlarca tilkiyi takdir ederdim.

"Sen sömestr tatilinde gelme, biz gelelim."

Kabul, hiç bu kadar şaşırtıcı olmamıştı.

"Ne?"

"Gelelim, bir hafta sende kalalım. Hem evini, yaşadığın semti görmüş oluruz. İnsanlar sahipsiz sanmasın," Gözlerimi yuvarladım. Ailemin, görmezden gelinemeyecek kadar geleneksel bir yapısı vardı. "Hem belki baban da gelir."

EksikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin