[24] ' hey, '

831 34 110
                                    

ship; kiribaku

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hey,

Ah, kusuruma bakma, yaklaşık bir haftadır üzerinde kafa yormama rağmen nasıl başlamam gerektiğini bilemediğim için böyle basit bir kelimeyle karşına çıkmak zorunda kaldım fakat eminim ki 'Sevgili Bakugou' yazsaydım bu mektubu okumadan yırtar ve üzerine birkaç küfür bile dile getirirdin. Zaten bu, pek de erkekçe bir davranış olmazdı - çocukluğumdan beri hayat felsefem haline getirdiğim 'erkeklik' kavramının dışına çıkalı uzun bir zaman geçmesine rağmen bunu söyleyebiliyor olmam komik, değil mi?

Tanrım, mektup yazmak zor. Karşımdaki sensen, çok daha zor. Kağıdı henüz parçalamadığını ummaktan ileri gidemiyorum.

Çekip gitmeni sorgulamayı ya da böyle bir şey yapmanın sebeplerini kendi kendime araştırmayı uzun zaman önce bıraktığımdan dolayı sana ne sormam gerektiğini henüz anlayabilmiş değilim. Sadece bir süredir gittiğim doktor bana sana bir şeyler yazmamı çünkü buna ihtiyacım olduğunu söyledi. Ona yazdıklarımı okumayacağını, bu mektubun yüzüne bile bakmayacağını söyledim fakat benden denememi istedi.

Bilirsin, bir şeyleri denemede kötüyümdür. Fakat o bilmiyor. Onlarca kez söylesem de inanmadı.

Bakugou, haddimi aşacağım belki -büyük ihtimalle buraya kadar okuduysan, bundan sonra kağıdı yırtıp atacaksın- ama son zamanlarda aklımdan çıkmayan bir soru var.

Nasıl bu hale geldik?

Anlamıyorum, anlam veremiyorum. En son yan yanaydık; yanımda senin bedenin vardı, sürekli hakaret ettiğin balığımıza yem verdim, sen uyandın, ikimize kahve yaptım, sana sarıldım, kahvaltı için bir şeyler almaya gittin.

Nasıl, neden bu hale geldik? Neden yoksun? Neden birkaç kat toprağın altındaki bedenine bir mektup yazmak zorundayım?

Sana çarpan kişi öldü, ölmese onu suçlardım fakat biliyorum ki onun hatası da değildi. Frenin önceki güne kadar çalıştığını söylediler, hatta şoförün ailesi arabayı yeni almıştı; bozuk olması neredeyse imkansızdı.

Asıl garip olan ve beni ölümüne korkutan şey, kazaya şahit olanların iddialarıydı. Senin çalan kornayı duyduğunu, hatta arabayı gördüğünü fakat o birkaç saniyede geriye çekilebilme şansın varken hiçbir şey yapmadığını söylediler.

Tabii ki, şiddetle karşı çıktım. Doğru düzgün düşünemiyordum, beynim bir türlü bu fikre sıcak bakmıyordu -bakması zaten imkansızdı.

Tanrı aşkına, intihar ettiğini söylüyorlardı, buna nasıl inanabilirdim?

İnanamadım, Bakugou, ama artık bundan neredeyse eminim. Fark ettim ki o olaydan önce, benimle birçok kez ölüm hakkında konuşmuştun. Öldükten sonra ne olacağını, 'cennet ile cehennem' kavramlarının gerçekliğini, ölürken acı çekip çekmediğimizi; hepsini sormuştun ve ben sadece geçiştiriyordum, ciddiye bile almadım.

O sabah, iyi bir sabah değildi. İyi değildin. Kötü bir rüya gördüğünü, sana tekrar hatırlatmamak adına kahvaltıda sorabileceğimi düşündüm ama kahvaltı bile yapamadık.

Ve ben, bunun benim hatam olduğunu düşünmeden duramıyorum artık. Bir şeyleri kaçırdığımı düşünmeden duramıyorum. Seni ihmal ettiğimi düşünmeden duramıyorum. Sürekli kendime değiştiğimi söylüyorum, bu yüzden benden kurtulmak istediğini; seninle tanışmamızdan beri değişen taraflarıma bakıyorum. İlişki için hazır değil miydik? Ya da birlikte yaşamak için? Seni çok mu sıkıyordum? Fazla mı ilgi bekliyordum? Omuzlarına ağırlık mı ekliyordum?

Bunları düşündükçe, yaptığıma da inanmaya başlıyorum. İyi biri olduğumu düşünürdüm ama bana olmadığımı en acı yolla gösterdin. Yoruluyordun, değil mi? Sürekli konuşuyordum. Seni bir yerlere çekiştiriyordum. Kıskandığımda öfkeleniyordum. Bağırıyordum, bağırıyordun; her neredeysek, oradan kovulacak kadar gürültülü bir şekilde kavga ediyorduk. Her şeyi mahvediyordum.

Dürüst olmak istemiyorum ama, benimle hayal kırıklığına uğradığın oldu, değil mi?

Evet, benim de senin yüzünden canımın yandığı oldu.

Ama hâlâ anlamıyorum. Bu, tüm ilişkilerde olur sanıyordum. Kavga edip barışıyorduk, bir şekilde hallediyorduk.

Artık yapamıyoruz.

Düşünmeden duramıyorum, Bakugou.

Seni ben mi öldürdüm?

Yazarken bile ellerim titriyor.

Bir cevap istiyorum.

Kahretsin.

Bir şeyler söylemeni istiyorum. Sesini duymam gerekiyor. Kıyafetlerin kanla boyanmışken, seni aceleyle ameliyathaneye aldıkları sahnenin aklımdan çıkması gerekiyor.

Yapamıyorum.

Eminim ki sen yapardın, ama ben yapamıyorum. Günler, mevsimler, yıllar geçse de yapamayacağım.

Keşke bu mektubu yırtıp atabilseydin, Bakugou.

Beni istememen, benim yüzümden ölmenden daha az acı verici olurdu.

Ama, bu söylediğimi fazlasıysa utanç verici bulacak olsan bile söyleyeceğim, seni özledim.

Lanet olsun ki, seni çok fazla özledim ve bu his hiç geçmeyecekmiş gibi. Annem hayatıma devam etmemin zaman alacağını söylüyor fakat bu şekilde devam edemem.

Böyle olmaz.

Bu yüzden lütfen gel, Bakugou.

Gel ve her şeyi eski haline döndür. Yan yana uyanmamızı sağla.

Partnerler böyle yapar, değil mi?

pek içime sinmedi ama maksat boş kalmasın

one-shots 》boku no hero academiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin