[45] 'ren' means 'love'

691 33 119
                                    

ship; katsudeku

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bakugou Katsuki, uzun zamandır alıştığı bir durum olarak ağlama sesleriyle uyandığında ülkenin klasik mesai saatini geçeli beş dakika bile olmamıştı. Bir yıl öncesine kıyasla dudakları arasından küfür ya da hakarete dair hiçbir kelime çıkmazken sadece sesli bir şekilde nefesini verdi, gecenin geç bir saati uyuyakaldığı koltuktan kalktı. Koltuğun yalnızca iki adım ötesindeki beşiğe doğru ilerleyerek yüzü çoktan gözyaşlarıyla ıslanmış olan küçük bebeği yavaşça kucağına alırken ellerinin soğuk olmamasını umuyordu. "Tamam, tamam, buradayım."

Bebeğin sakinleşmesi birkaç dakika sürdü, büyük ihtimalle Katsuki'nin üzerindeki koku yüzündendi fakat o sırada bir duş alması imkansızdı çünkü küçük çocuk hiç de sıcak suyun altına girecek bir havada gözükmüyordu. Sakinleştiğinde bile Katsuki onun henüz beşiğine geri dönecek kadar uykulu olmadığını biliyordu, büyük ihtimalle birkaç saat içerisinde öyle bir durumla karşılaşmayacaktı. Dolayısıyla küçük çocukla birlikte uyuyakaldığı koltuğa geçerek oturmayı denedi fakat bir dakika bile dolmadan gördüğü büzülen dudaklar ve duyduğu çığlıktan ötürü yeniden ayağa kalkmak zorunda kalktı. Tekrar başlayan ağlamasını ayaklanmalarıyla durduran küçük çocuğu kucağından ayırmadan odadan çıkmış ve mutfağa geçerek buz dolabını açmıştı, belirli birkaç malzemeyi teker teker çıkarırken sıkıca tuttuğu oğlan onu dibine kadar aralanmış gözlerle izliyordu, birkaç dakika önce uykudan uyanan kendisi değilmiş gibi. Katsuki, kahvaltıyı hazırlama amacıyla çocuğu arkasında büyük harflerle REN yazan ahşap sandalyeye bıraktı. Ren ona kocaman açtığı gözleriyle bakmayı sürdürüyordu. Yeşil renkli irisleri canlılıkla, Katsuki'nin aşık olduğu bir şekilde parlarken küçük burnunun altındaki dudakları gülücükler saçmaya hazırdı.

"Beni uyutmadığının farkındasın, değil mi?" dedi sarışın oğlan, dizlerinden biri hâlâ yere değerken. Ren kendisinin özel olduğunu belirten sarı sandalyede mutlu gibiydi, aralık olan dudakları hafif bir tebessüme ev sahipliği yapıyordu. Katsuki'nin bakışları altındayken bu tebessüm saniyeler içerisinde bir kahkahaya dönüştü ve karşısındaki oğlanın yanaklarını sıkmaya çalışmasıyla devam etti.

"Olmaz, olmaz, Ren." Katsuki, ellerini öne uzatan oğlunun bileklerini yavaşça tuttu ve ayağa kalkarken onun seyrek saçlarını tüy kadar hafif bir şekilde karıştırdı. "Kahvaltı hazırlamamız gerek."

"Ba-Ba." Ren heceleri uzatarak söylese de Katsuki geri dönmedi, sabahın köründe küçük şeytanına istediği ilgiyi vererek onu şımartmayacaktı. Zaten Ren'in onu takip edeceğini biliyordu; tezgaha dönerken göz ucuyla etrafta herhangi küçük bir parça olup olmadığına bakarak ocağa ulaştığında çıkardığı iki yumurtayı bir kasenin içinde kırdı, birkaç baharatı da unutmamak için dolaptan çıkardı. Dün geceden kalma Miso çorbasını ısıtmak için ocağı açtığında Ren'in hevesle tezgahın altındaki çekmecelerden sol taraftaki, en altta olanı karıştırmaya başladığını gördü. Hep aynı çekmeceye gittiği için oradaki tüm eşyaları Ren'in rengarenk oyuncaklarıyla değiştirmişti Katsuki, böylelikle kahvaltıyı hazırlarken bir yandan da onun peşinden koşmak zorunda kalmıyordu. Biraz natto, turşu, zeyin, peynir ve bal çıkardı; omletini hazırladı, Miso'nun altını söndürerek mavi renkli bir kaseye koydu. Kendi yumurtasını da tabağa yerleştirdikten sonra ikisini de kahvaltılıkları koyduğu masaya götürmüştü. Buz dolabından çıkardığı karton kutudan birer bardak meyve suyu hazırladı hem kendisi hem de Ren için, ardından oyuncaklarından sıkılan oğlunu kucağına alarak sandalyesine götürdü. "Yemek vakti."

one-shots 》boku no hero academiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin