kirishima eijirou
•
•
"Bayan Kirishima, eminim ki bunun affedilemez olduğunun farkındasınızdır. Ailenin hiçbir suçlamada bulunmaması bile şaşırtıcı."
Bakımsız saçlara sahip kadın, belki de yüzüncü kez bir eğitim görevlisinden özür dilerken ağrıyan belini hafifçe kırmış ve kalbinin en derinliklerinden affedilmeyi dilemişti. Kenarda köşede kalan tüm maddi birikimini hastane masrafları için harcadığından taşınmak için gerekli imkanları elinde bulundurmuyordu ve yeni bir okula transfer olmak demek, yeni harcamalar anlamına gelirdi ki sevgili oğlu bunu, aynı yıl içerisinde üç kez kez gerçekleştirerek kredi kartlarının limitini çoktan doldurmuştu.
"Efendim, lütfen onu affedin." dedi Bayan Kirishima, birçok kez bu kelimeleri dile getirdiğinden dolayı artık kendisine bile sahte geliyordu ses tonundaki üzüntü fakat kadın, bunu ciddi bir şekilde söylüyordu. Oğlunun gerçekten affedilmesini istiyordu ve şansına bakın ki, karşısında anlayışlı bir yönetim duruyordu.
"Aile şikayet olmadığından bize de fazla söz hakkı düşmüyor fakat gerek öteki öğrencilerimizin güvenliği gerekse okulun itibarı açısından, sizden oğlunuzu kontrol altında tutmanızı rica etmek durumundayız." dedi okul müdürü, gözlüklerini düzelterek önündeki dosyaya göz gezdirirken. Ardından kafasını masasından kaldırmış ve karşısındaki siyah saçlı kadının kırmızı gözleriyle buluşturmuştu. "Lütfen ona iyi bakın, Bayan Kirishima. Özgünlüğü fazlasıyla tehlikeli, nasıl kullanacağını öğrenmesi lazım."
"Daha dikkatli olacağımdan emin olabilirsiniz." dedi Bayan Kirishima, bir kez daha eğilirken. Ardından iyi günler dileyerek çöken omuzlarıyla kapıya yönelmiş, acele etmeden dışarı çıkmıştı. Henüz ilkokul zamanlarını geçiren oğlu orada, duvara yaslanan birkaç koltuktan en sonda kalanında, sessizce oturuyordu. Biri bandajla sarılmış olan eli, diğeriyle birlikte kucağında dururken fazlasıyla mutsuz görünse de sebep olduğu olaylardan sonra olması gereken de buydu.
Sabahtan beri ayakta olan kadın, yorgunluğunu bir iç geçirmenin ardına saklayarak oğlunun yanına ulaştı ve ona elini uzattığında sevgili meleği, Kirishima Eijirou, kafasını kaldırmadan annesinin eline tutunmuş ve sandalyeden kalktıktan sonra kendisini zorlayarak adımlar atmaya başlamıştı. Onlar henüz en üst kattaki koridorun sonunda olan merdivenlere ulaştığında, bir çocuk şarkısı tüm binada yayılarak teneffüs haberini yaydı ve Eijirou'nun korkulu rüyası olan küçük bedenler, anında koridorlara doluştu. Başta herkes birbiriyle konuşuyor, gülüşüyordu; kimse bir veli ile bir çocuğu fark etmemiş gibiydi fakat sonra içlerinden birisi "Bakın, bu o." dediğinde kalabalığın bir kısmı sessizliğe büründü, geri kalanı da onu takip etti. İnsanlar fısıldaşırken Eijirou kafasını kaldırmıyor, yüzünde geniş bir gülümsemeyle ilerleyen annesinin elini farkında olmadan sıkıyordu. En alt kata inmek için kullandıkları basamaklarda bile çocuklar vardı ve hepsi, her bir tanesi onları süzüyordu, yüzlerinde telaşlı bir ifadeyle. Giriş kata ulaştıklarında da bu değişmedi, sadece fısıltılar biraz arttı ve üst katta tekrar bir gürültü oluştu. Okulun dar alanından dolayı her bir çocuk ve öğretmen tarafından bilinen bu durum, insanların konuşmasına sebep oluyordu.
Şu, zorbanın teki. Ne yaptığını duydun mu?
Bir çocuğa vurmuş, değil mi?
Çocuğun birkaç kemiğinin kırıldığını duydum.
Ne kadar korkunç!
"Hey!" diye bir ses duyuldu kalabalıktan, Kirishima Eijirou annesi ile birlikte dış kapıdan çıkmadan hemen önce. Eijirou'ya kalsa duymazlıktan gelir ve adımlarını hızlandırırdı fakat annesi durduğunda ne yapması gerektiğini anlamış gibi dişlerini birbirine bastırmış, yavaşça arkasını dönmüştü. Sesin, sınıfındaki bir çocuğa ait olduğunu çok iyi biliyordu.
"Bir kahraman olmak istiyordun, değil mi?" diye devam etti sınıf arkadaşı, yüzünde bir gülümsemeyle. Söyleyiş tonundan ve ifadesinden dolayı Eijirou da belki de o kadar kötü olmadığını düşünmüş ve geniş bir gülümseme eşliğinde kafasını hızla aşağı yukarı sallamıştı. "Evet!"
Çocuk birkaç saniye duraksadı, ardından yüzündeki gülümseyen ifade yerini çatık kaşlara bıraktı ve kendisi gibi bir çocuğun kalbini parçalara ayıracağını düşünmeden "Vazgeç." dedi. "Senin gibi, bir insana acımasızca vuran birinin kahraman olması imkansız!"
Eijirou, yüzündeki ifadenin soluşuna adım adım şahit olan çocukları umursamadan sınıf arkadaşına bakarken, yaşlarla dolan gözlerinin farkında değildi ve annesi dikkatini çekmek için elini sıkmasa biliyordu ki orada ağlamaya başlayacak, belki de tekrar öfkelenecekti. Konuşan oğlanın yanındakiler de kafalarını sallayarak henüz olgunlaşmamış sesleriyle çocuğa destek çıkarken Kirishima Eijirou; annesi ile birlikte önce okuldan, ardından bahçeden çıktı ve yakınlarda olan evlerine ulaşana kadar tek kelime etmedi. Yol boyunca gözleri yaşlarla parlasa da bir damla bile akmamıştı yanaklarına, biraz da şaşkın olduğundan net duygulara sahip değildi. Küçük evlerine ulaştıklarında annesinin dış kapıyı açmasını bekledi, ardından ayakkabılarını çıkararak ayakkabılığın içine yerleştirdi ve sabahtan beri sadece hastanenin kantininden aldığı bir sandviçle durmasına rağmen aç olmadığını söyleyerek odasına geçti.
Tabii, annesinin iyi bildiği gibi, berbat bir günün ardından Kirishima Eijirou'nun kapanan kapısı, bir ağlama krizinin ön gösterimi sayılırdı. Sekiz yaşındaki Eijirou, sırtını kapattığı kapıya yasladı ve gözlerinden akan yaşları silmeye başlarken hıçkırıklarıyla mücadele etti. Devamında, yaklaşık bir saat sonra, duvarlarındaki Crimson Riot posterlerini yırtmaya başlamıştı.
İşler iyi gidiyordu, iyi gittiğini hissetmişti. Üç buçuk aydır o okuldaydı, bir dönemi neredeyse bitirmişti ve bunun yeni bir başlangıç olduğuna öz güven eksikliğini en uç düzeyde yaşayan beyin hücreleri bile inanmışken birden her şeyin tepetaklak olması inanılır gibi değildi.
Tenin tene çarpmasıyla yayılan, o felaket getiren ses hâlâ kulaklarında çınlıyordu; Kirishima Eijirou'nun parçalara ayrılan kalbiyle benzer şekilde, herkese acı veriyordu.
Eijirou, bomboş olan midesi ve yatışan sinirleriyle kırmızı renkli battaniyesinin altına girdiğinde saat sekizdi; güneş çoktan batmıştı ve hafta sonu tatilinden sonra Eijirou hiçbir şey olmamış gibi o okula gidecek, kendisinden iğrenen insanlarla aynı havayı soluyacak, onların haklı olan öfkelerini ve nefret dolu bakışlarını tüm gün üzerinde hissedecekti. Biliyordu, önceden de birkaç kez yaşanmıştı bu fakat üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, kaç kez yaşanırsa yaşansın, insanlar tarafından sevilmediğini hissetmek alışılacak bir durum değildi.
Kirishima Eijirou, yırttığı tüm Crimson Riot posterlerini, figürlerini, tişörtlerini, fotoğraflarını ve dergilerini, odasındaki metal çöp kutusuna sıkıştırdı. Ağzına kadar dolup taşsa da artık bir anlam ifade etmeyen o parçaları görmek, sadece daha fazla ağlamasına yol açıyordu ve fark etti ki kahraman olmayı arzulayan tüm düşünceleri kafasından silinmiş, umutları yerle bir olmuştu.
O gece; sekiz yaşındaki bir çocuğun kahramanlık hayalinden vazgeçtiği, sıradan bir geceydi. Dünyada birçok kez böyle geceler yaşanmıştı fakat Kirishima Eijirou için bir dönüm noktasıydı ve o geceden sonra küçük oğlan, özgünlüğünü tamamen reddederek kendisine yeni bir yol çizmeye karar verdi.
•
neden böyle bir şey yazdım bilmiyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
one-shots 》boku no hero academia
Fiksi Penggemar→ aklıma gelen öylesine fikirler, devamını getiremeyeceğim için tek bölüm olarak yazıyorum → shounen ai içerir; çöplükten fazlası değil