19. bölüm

1K 500 47
                                    

DAĞ EVİ

Erganilinin dağ evi...

Erganili aldığı alkolün etkisiyle koltukta uyuyakaldı. Hicran ise hâlâ buraya neden geldiğini bile anlamamıştı. Erganili, her zamankinden daha garip davranmıştı ona. Daha gizemli, daha iyi ve daha garipti. Bütün gün boyunca uyumamıştı. Yine de uykusu yoktu. Canı sıkılıyordu ve burada kendini yalnız hissediyordu. İçinde garip bir duygu vardı. Sanki bugün güzel bir gün olmayacaktı. Kalkıp odaları dolaştı önce. Bulduğu bir battaniyeyle Erganilinin üzerini örtü, ardından nedenini bilmeden onu izlemeye başladı. Erganili düzgün nefes alıp vermesiyle derin bir uykuda olduğunu belli ediyordu. Hicran, bunun verdiği rahatlıkla daha dikkatli bakmaya başladı. Çatılmış kaşlarıyla bile her halinden çok sinirli biri olduğu belli oluyordu. Hicran hafifçe gülümseyerek kendi kendine, “Uyurken bile sinirli,” dedi. Hicran artık eskisi gibi ondan korkmadığını fark etti. Erganili, onu sevdiğini söylüyordu ve Hicran buna inanıyordu. Erganili gibi birinin eşi olmak istemediği bir şeydi. Kaderinde bu vardı ve yazılanı yaşıyordu. Belki de onunla mutlu olabilirdi. Bir katille mutlu olmak mı? Bu gerçek Hicran’ın ürpermesine yetmişti. Neler düşünüyordu böyle? O bir katildi! Bir mafyaydı. Kim bilir kaç masum insanın kanına girmişti? Kaç kişiyi sebepsizce öldürmüştü?  Bir anda Erganili gözlerinin önünde iğrenç bir yaratığa dönüştü. Bu durum Hicran’ın canını çok fazla sıktı. Daralmaya başladı. Aklına garip garip şeyler geldi. Kardeşini de bunun gibi insanlar öldürmüştü. Erganiliyi onlardan farklı kılan hiçbir şey yoktu. Düşünceler onu bunalıma sokuyordu. Biraz da olsa nefes almak için dış kapıyı açtı ve derin bir nefes çekti.

Dışarıda son bahardan kalma izler vardı. Yapraklar kurumuş, otlar sararmıştı. Üzerine kalın hırkasını alıp Erganiliyi uyandırmamak için sessizce dışarıya adımını attı. Aldığı her nefes onu bunaltıyordu sanki. İnce ince esen rüzgârın soğukluğu içine işliyordu. Yine de anlam veremediği iç sıkıntısı vardı üzerinde. Nefesi kesiliyordu sanki. İçindeki yalnızlık hissi onu üzüyordu. Kardeşi hayatta olsaydı belki de bu kadar yalnız hissetmezdi. Gözleri doldu. Ansızın yanağını ıslatan gözyaşlarına kızdı. Bu kadar zayıf olmak zorunda mıydı? Oysa kardeşi ne kadar güçlüydü. Şu an hayatta olsaydı, onu Erganilinin elinden kurtarabilirdi. Ne pahasına olursa olsun bunu mutlaka yapardı. Üşüyen kollarını göğsünün üzerinde birleştirip, ısıttı. Gözlerindeki yaşları bile silmedi. Uzağa bakarak derin bir nefes aldı. Uzun bir ah çekti. Kardeşini, o mutlu olduğu günleri hatırlamaya çalıştı. Birçok anısını unutmuştu. Hatta kardeşinin nasıl güldüğünü bile unutmuştu. Feda, kolay kolay gülen biri değildi. Onu gülerken görmek çok zordu. En son ne zaman güldüğünü hatırlamaya çalıştı. Babası hayattayken gülmüştü ve bu neredeyse yıllar önceydi. Hatırlamadığı için üzüldü, çünkü zamanla kardeşine ait şeyleri unutacaktı. Üşüyordu. Dudakları titriyordu ama içeri girip bu huzur veren manzarayı terk etmek istemiyordu. Birden omuzlarında onu ısıtan bir şey hissetti. Erganilinin uyandığını ve omuzuna ceketini örtüğünü düşündü. Huzur veren manzaradan gözlerini ayırmadan, “Bir katilin karısı olmak midemi bulandırıyor,” dedi. Bunu içinde olduğu ruh hali ve kardeşini unutmanın üzüntüsüyle söylemeye cesaret etmişti. Erganiliden bir tepki bekledi, ama hiçbir cevap gelmeyince dönüp onun gözlerine baktı. O an arkasındaki kişinin Erganili olmadığını anladı.

“Şey... Ben üşüdüğünüzü görünce ceketimi omuzunuza örtmek istedim. Rahatsız ettiysem özür dilerim.”

Kemerinde polis rozeti bulunan adama şaşkın bir şekilde baktı. Adam da ona mahcup bir şekilde bakıyordu. Her halinden yaptığı hareketten pişman olduğu belli oluyordu. Hicran, sonunda kendini toparlayıp, “Sorun değil. Üşüyordum, teşekkür ederim,” dedi.

“Rica ederim. Korkuttum bir de sanırım.”
“Şey… Hayır, ben sizi eşim sandım. Korkmadım sadece şaşırdım.”

“Anladım. Bu arada ben Arif Arıkan. Şu arkadaki evde oturuyorum.”

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin