32. bölüm

602 190 71
                                    

      BOŞ DEPO

Yaşlı adamın mekânı...

Komiser, Yaşlı adamın mekânında beklerken odaya Yaşlı adam girdi. Son zamanlarda yaşanan olaylardan etkilenmiş tedirgin görünüyordu. Komisere, “Sen tanıyor muydun onu?” diye sorduğunda Komiser, “Hayır!” diye cevapladı.

“Peki, kim bu?” diye sordu Yaşlı adam.

Komiser, “Belli ki başka bir amacı var,” dedi. Ardından Yaşlı adam düşünceli bir şekilde koltuğuna geçip oturdu. Seri katil Delikanlı değildi. Teslim olan kişi tamamen farklı biriydi ve Yaşlı adam bir anlığına bile olsa onu Delikanlı sanmıştı. Aslında hayatının hatasını yapmıştı. Komisere seri katilin ifadesini almadan önce öldür emrini vermişti. Komiser seri katili tanıdığı için öldürmek yerine bir süreliğine ortalığın sakinleşmesi için onu hapse atmıştı. En azından Delikanlıyı bulana kadar böyle olması gerekiyordu. Çünkü artık Yaşlı adama güvenmiyordu. Delikanlının teslim olduğunu sanıp ölüm emrini veren bir adam onu yine öldürmek isteyebilirdi. Komiser bu inanılmaz cesur gencin ölmesini istemiyordu. Yaşlı adam, Delikanlının ölüm emrini verdiği için pişmandı, çünkü o bunu öğrendiğinde bir daha asla kendisiyle iş birliği içine girmeyecekti. Yaşlı adam, Delikanlının nerede olabileceğini düşünüp dururken telefonuna bir mesaj gelmişti. Mesajda, “Baro Türkiye’de…” yazıyordu. “Ahmak!” diye sinirle telefonu yere atan adam artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamıştı.

***

BARO

Soğuk bir gecenin sabaha aydınlanan ilk ışıkları şehrin üzerinde etkisini gösterirken bir fısıltı duyuluyordu. Ne olduğu anlaşılmasa da usul usul aydınlanan gökyüzü ürkütücü görünmüyordu. Asırlarca duran bu binalar gecenin zifiri karanlığında dağları anımsatıyordu. Güne erken uyanan birkaç kişinin sesi koca sokakta kaybolup gidiyordu. Karamsarlık ve özlem, aydınlanan günle birlikte karanlığa saklanırken birkaç kuş cıvıltısı duyuldu. Geniş ve uzun bu sokakta elinde sigarayla yürüyen bir genç göründü. Düşünceliydi. Aklında geçmişe dair izler vardı. Bu sokaklarda yüzlerce defa düşmüş, şu an yürüdüğü yollarda oynamış, çok güzel anıları olmuştu. Tam şurada, şu köşede ağlayan bir çocuk vardı yıllar önce. “Neden ağlıyorsun?” sorusuna on bir yaşlarındaki kız çocuğu, “Sen anlamazsın!” diye yanıt vermişti. On altı yaşındaydı ve gayet aklı başında biriydi. “Neden anlamayayım ki?” diye düşünüp kıza bakmıştı. Küçük kız kaşlarını çatmış gözünden akan yaşlarla öylece karşıdaki binanın kapısına bakıyordu. On altı yaşındaki genç çocuk hemen yanına geçip oturunca kızdan bir tepki beklemişti, ama kız umursamaz görünüyordu. Çok değil, sadece birkaç dakika sonra bir cenaze aracı geçti oradan. Küçük kız ayağa kalktı. Genç cenaze aracındaki kişinin kızla ne gibi bir yakınlık bağı olabileceğini düşündü. Kız gözyaşlarını silerek el salladı cenaze aracına ve kaşlarını çatarak, “Seni asla unutmayacağım,” dedi. Genç, küçük kıza “Kimdi giden?” diye sordu. Küçük kız gence dönüp baktı. “Benim geleceğim,” diye yanıt verdi.

On bir yaşındaki bir kız çocuğunun bu kadar garip cevaplar vermesi dikkatini çekmişti. Küçük kız ağladığı köşeyi terk ederken, “Adın ne senin ufaklık?” diye sordu. Küçük kız tekrar arkasına bakarak, “Sen Delikanlı de!” dedi. Ve genç artık on bir yaşlarındaki bu kızın farklı biri olduğunu anlamıştı. “Benim de adım Bora ama arkadaşlarım Baro der,” dedi. Küçük kız sokağın çıkışına doğru ilerlerken genç peşinden gidip, “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. “Babamın hayalini gerçekleştirmeye…” diye cevap verdi. Genç o cenaze aracındaki kişinin küçük kızın babası olduğunu anlamış, kız için çok üzülmüştü. Kız uzaklaşıp giderken onu gideceği yere kadar izledi. Küçük kız bir spor salonuna girdi. Hocalardan birine, “Ben dövüşçü olmak istiyorum!” dedi. Genç yine küçük kızın yanına giderek, “Seni ben eğitebilirim,” dedi. 

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin