45. bölüm

157 32 4
                                    

GAZETECİLER

“Bu ülke daha önce hiç görmediği bir şeye şahit oluyor. Ellerinde pankartlarla yürüyen binlerce kişi hep bir ağızdan ‘Çocuk istismarına idam istiyoruz!’ sloganıyla anayasa mahkemesine doğru yürüyor. Eylem izni olmadığı gerekçesiyle eylemciler polisler tarafından dağılmaları için iki defa uyarıldı. Gittikçe kalabalıklaşan gruplar yolları trafiğe kapattı. Polis üçüncü uyarıdan sonra eylem girişiminde bulunan herkesi zor kullanarak dağıtmak zorunda kalacağını, provokasyona neden olan kişileri de gözaltına alınacağını belirtti.”
Bütün haber kanallarında aynı olay vardı. Birçok kanal olayı canlı yayın yaparak daha detaylı bir şekilde veriyordu. Ortalık daha yatışmadan Feda ortalığı daha da kızıştıran yeni bir tweet daha attı. “#Çocukİstismarinaİdamİstiyoruz! Bu bir eylem değildir, direniştir! Haklıyız ve hakkımızı istiyoruz. Vazgeçmek yok! Ya istifa ya idam!”

Rota belliydi. TBMM’ye doğru yön değiştiren binlerce kişi tek bir ağızdan aynı şeyi haykırdı. “Ya istifa ya idam!” İdam yasası meclisten geçmeliydi. Yasayı kabul etmeyen milletvekillerinin istifası isteniyordu ve bu olaylar gittikçe çığırından çıkıyor, kontrol etmekte zorluk çekiyorlardı. Çok geçmeden eylemcilere müdahale başladı. Direnenler cop ve plastik mermi ile etkisiz hale getirilmeye çalışıldı. Tazyikli suyla kalabalık dağıtıldı. Ara sokaklara kaçan yüzlerce kişi ortalık sakinleşir sakinleşmez tekrar ortaya çıkıp direnmeye devam etti.

Gece geç saatlere kadar devam eden eylemlerin sonucunda üç kişi ağır yaralandı, bir kişi hayatını kaybetti. Yüzlerce hafif yaralı ve bine yakın tutuklanan vardı. Feda bu yolda büyük bedeller ödeneceğini elbette çok iyi biliyordu. Ölümler can sıkıcı olsa da aynı zamanda beklediği bir şeydi. Ölen kişi kalp krizi geçirmişti. Ağır yaralılardan biri astım hastası olduğu için atılan biber gazından çok fazla etkilenmişti. Diğer iki kişi ise polislerin sert müdahalesinden dolayı ağır yaralanmışlardı. Sakin ve planlı bir şekilde devam etmeliydi. Eylemciler arasında birkaç kişiyi ön cephede kalabalığı yönetmesi için seçmişti ve bu kişilere farklı hesaplar üzerinden ulaşıyordu, ama olaylar sırasında birçoğu yakalanmıştı. Şimdi sıra hapse girenleri özgürlüğüne kavuşturmaktaydı.

Birkaç gün ortalığın sakinleşmesini bekledikten sonra bir paylaşım daha yaptı. “Hapse girenlere özgürlük hakkı tanınmazken istismarcılara yaşam hakkı tanınamaz!” Bu paylaşım ikinci bir eylem planının habercisiydi. Bunu fark eden yetkililer olaya el atıp tutuklanan eylemcileri bir bir serbest bırakmak zorunda kaldı. İşte bu haber bir müjde idi. Delikanlı için gücünün sınırlarını anlamıştı artık. Arkasında ona inanmış büyük bir güç olduğunu hissedebiliyordu. Üstelik birçoğu kadındı. Birçoğu da henüz on sekiz yaşını doldurmamış cesur çocuklardan oluşuyordu. Bu eylem sadece neler olabileceğinin ön izlemesiydi, asıl eylem çok ama çok yakında yapılacaktı.

***

MEZARLIK

Ölüm, soğuk ve can yakıcı kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir gerçekti. Herkes susmuş ölümün o kulak çınlatan sessizliğini konuşuyordu. “Bu doğru mu? Şu an musalla taşında yatan benim annem mi?” diye düşünüyordu Erganili. Kalabalıktı. Bu insanlar neden buradaydı? Neden kimse konuşmuyordu? Oysa konuşuyorlarmış gibi kıpırdıyordu dudakları. Duymuyordu kimseyi. Neden sessizdi bu kalabalık? Peki, ya musalla taşındaki tabutu nereye götürüyorlardı? Onu kolundan çekiştiren de kimdi. Nasıl güzel kokuyordu saçları, tıpkı papatya gibiydi. Neden ağlıyordu ki yanındaki? Neden herkes yabancıydı ona? Oysa tanıyordu birçoğunu. Daha önce gördüğüne adı gibi emindi. Elinden tutanın papatya kokusu ona o kadar çok tanıdık geliyordu ki ama çıkaramıyordu. Herkes yabancıydı. Herkes çok ama çok yabancıydı. Tabutu yerdeki çukura koyanlara baktı. Toprak mı atıyorlardı? Evet, evet topraktı. Şimdi teker teker gidiyorlardı. “Başın sağ olsun,” deyip uzaklaşıyorlardı. “Mekânı cennet olsun,” diyenler de vardı. 

FEDA-İ "DELİKANLI KIZ"  | Kitap OlduHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin