4~Gölgen Olurum

722 62 14
                                    

  Kış ayının etkisiyle dışarıda şiddetli esen rüzgâr kendi sesiyle etrafı korkunç bir sessizliğe boğarken genç adam, çalışma odasındaki karanlıkta çalışma masasına oturmuş, geriye yaslanmış bir şekilde iki eliyle tuttuğu siyah maskeyi inceliyordu. Bakışları ondaydı. Peki ya düşünceleri? Bu zamana kadar böyle bir tehtitle karşılaşmamıştı. Genç adam için şimdi böyle bir zamanda, sevdiği kadını ararken karşılaşmak onun için hiç iyi olmamıştı. Bu dar zaman içerisinde elini çabuk tutup genç kadını bulmalıydı. Siyah Maske onun yerini bildiğini söylemişti. Genç kadını aradığını da biliyordu üstelik. Her şeyi bu kadar iyi biliyorsa, genç kadını bulmaması için elinden geleni yapacağı bariz belliydi.

Olan bitenden haberdarsa, eve bir kamera takmış ya da taktırmış olmalıydı. Belki de eve bir ajan bile yerleştirmiş olabilirdi. Genç adam maskeyi masasının üstüne bırakıp odadan çıktığında merdivenin başına gelmiş, kollarına trabzana dayarayarak "Selim!" diye seslenmişti. Patronunun seslenmesiyle ona bakan Selim, "Buyrun, Kerem Bey?"demişti.

"Şu an evde olan tüm adamları gizli odaya topla. Derhâl!"

"Peki, efendim." diyerek uzaklaşan Selim'den sonra Kerem de koridorun sonundaki 'gizli oda' diye adlandırdığı yere geldi. Kapının yanındaki siyah duvarda elini gezdirirken, eli çıkıntıda durdu. Çıkıntıyı çektiğinde küçük bir çekmece açılmış ve içindeki anahtarı aldıktan sonra çekmeceyi kapatmıştı. Kapıyı anahtar yardımıyla açtıktan sonra içeri, çoktan da fazla kesici alet ve silahın bulunduğu büyük odaya girmişti. Aydınlanması için sadece küçük bir avizeyi yakarken, içeri yirmi beş tane adam ve Selim'in girmesiyle önünü onlara dönmüş, arkasını koskoca masaya yaslamış, elleri de cebinde hepsini sırayla süzüyordu.

"Beni iyi dinleyin. Dediklerimi bir daha tekrarlamayacağım. Siyah Maske'si olan geri zekâlının ajanı hemen bir adım öne çıksın yoksa ben çıkartmasını bilirim."

Kimseden bir hareket görmeyince kaşlarını kaldırıp "Pekâlâ." dedi. Elindeki anahtarı Selim'e atarak kapıyı kilitlemesini söyledi ve arkadan gelen uğultulara aldırış etmeden eline sipsivri ucu bulunan bıçağı aldı. Bıçakla onlara döndüğünde karşısındaki adamlar korkudan birbirlerine bakıyorlardı.

"Kerem Bey neyden bahsettiğinizi gerçekten bilmiyoruz efendim. Biz ajan degiliz. Sizin adamınınız."

"Sizin arkanızdan iş çevirmeyiz biz."

"Evet. Lütfen bir şey yapmayın. Olanlarla ilgimiz yok."

Kerem gözlerini bir süre havaya diktikten sonra gülerek bıçakla onlara doğru yürüdü.

"Siz değilsiniz ama belki Baran yapmıştır. Ha, Baran? Üç hafta önce Zeynep'in başında olduğun hâlde seni atlatıp kaçtığında ölesiye dövmüştüm seni ve evimde hizmetli olan anneni de işinden kovmuştum. Bu senin için yeterli bir sebep." derken bıçağı boyun kısmında gezdiriyordu. Baran gözleri dolu hâlde titremeye başlamıştı.

"Ha...Hayır. Ben... Ben yapmadım."

"İtiraf et." derken bıçağın ucunu değmeye başlamıştı ki duyulan telefon sesi adamı kurtarmış ve derin bir nefes almasını sağlamıştı. Tüm adamlar da yaşananlara şahit olduğundan korkudan buz kesilmişlerdi.

"Çıkın."

Kaçar gibi odadan çıkan adamlarla genç adam, telefonunu açmış ve o da arkalarından çıkmıştı. Gizli odada tek geriye genç adamın arkasında bıraktığı Selim'di. Ondan hiç şüphelenmemişti. Tüm adamlarının yanı sıra aslında onu araması gerektiğini zamanı gelince anlayacaktı. İş işten geçmemiş olursa tabi. Selim yüzündeki tebessümü silerek "Kerem Bey." diye seslendiğinde Kerem telefon kulağında ona dönmüştü. Selim elindeki anahtarı yukarı kaldırıp salladığında "Anahtarınızı unuttunuz."dedi. Bunun üzerine Kerem ona yaklaşırken anahtarı ona atmasını söyledi. Anahtarı attıktan sonra uzun koridorda ilerlemeye başladı. Kerem etrafına kimse var mı diye bakıp odayı kilitlediğinde tekrardan eski yerine koymuştu onu.

♣LAVANTA KOKUSU♣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin