9~Kötülüğün Tohumu

621 51 36
                                    

'Beni kandırdın...'

'Beni kandırdın...'

'Beni kandırdın...'

Yan yana geldiğinde bir cümleyi oluşturan bu iki kelime, genç kadının beyninin içinde nakarat oluşturmuşlardı. Neden hiçbir şey, olması gerektiği gibi olmuyordu? Yüzeye çıkmak için kulaç attıkça sanki bir el onu aşağı çekiyordu. Yüzeye çıkmaya çalıştıkça dibi boyluyordu. Aklındaki sorular bulunduğu durumu anlamasında önüne barikat gibi konuyordu. Kerem'in ne için bu cümleyi sarf ettiğini merak ediyordu. Neyi öğrenmişti? Kafasındaki planı mı yoksa...? Devamını getirmek istemiyordu. Eğer öğrenmişse inkâr etse, kurtulabilir miydi içinde bulunduğu durumdan? İki eli hâlâ sıkıca sardığı karnındayken Kerem'in hayâl kırıklığıyla ona bakan gözleri karnında sabitlenmişti. Alev alev yanıyordu vücudu. Ellerini karnında stresle daha da sıklaştırınca sonunda ağzından dökülmeye başlayanlarla gözlerini kapatmıştı.

"Ne... Ne dediğini anlamıyorum. Be... Ben ne ya... Yaptım ki?"

Elindeki telefonu sinirle yere fırlattığında "Yalancının tekisin!" diye mekânı inletirken Zeynep korkuyla yerinden sıçramıştı. Kerem masaya doğru yürüyüp bardaklardan birini sapından tutup masaya vurduğunda bardak tuzla buz olurken elinde kalan sapını alıp Zeynep'i duvara dayamış, sıkıştırmıştı. Elindeki cam parçasını boynuna yakın mesafede tuttuğunda gözlerindeki öfke, hayâl kırıklığını gizleyemese de sinirden gözü öyle dönmüştü ki Zeynep'in kulağını dolduran hıçkırıkları umrunda bile değildi.

"Bebeğimi nasıl istemezsin lan! Gözünde bu kadar mıyım kızım ben senin?! Ha! Buraya gelirken aklında ne vardı?! Benden kaçıp aldıracak mıydın?! Bu kadar ucuz düşünüyor olamazsın! Peşini bırakacağımı sanıyor muydun gerçekten?!"

Öğrenmişti işte. Genç kadın tam da Kerem'in dediklerini yapmak isterken bir şeyi unutmuştu ya da görmezden gelmek istemişti. Siyah Maske'den başka kimseden öğrenemezdi. O an anlaşılmıştı ki Siyah Maske hayatlarının merkezlerine oturmuş, her şeyi en ince detayına kadar biliyor ve elindeki kumandayla onları yönetiyordu.

Korkuyla bakan gözleri Kerem'inkilerle buluştuğunda Kerem, "Allah seni kahretsin..." diyerek sağ elinin avucunda sıkıştırmıştı cam parçasını. Elinden süzülen kanlar dışında acısını hissetmiyordu elinin. Elinden öte daha fazla acıyan bir parça vücudunda misafirlik yapıyordu. Kalbi... Ne zaman ev sahipliği yapmaya kalksa paramparça oluyordu. Zeynep'e arkasını döndüğünde dolan gözleri etrafı bulanıklaştırmıştı. Sevgisiyle onu şımarttığının bir sonucu olarak görüyordu bunları. Bu kadar zaman içinde nasıl bu kadar, onun olduğu kadar kendi parçasını da istemediğini algılayamıyordu beyni. Gözlerinden akan iki damla yaşı sol koluna silip ona döndüğünde yere baktığını görmüştü.

"Gözlerimin içine bak."

Dediğini yapamayıp başını yerden kaldırmadığında karnında duran ellerinin uyuştuğunu fark etmişti. Kerem yanına gelip yüzünü yerden kaldırdığında gözlerini gözleriyle buluşturmuştu.

"Gözlerimin içine bakarak bana 'seni seviyorum' dedin. Sırf bunun için mantığımın duygularımın önüne geçmesine izin vermedim. Dudaklarının arasından çıkan o iki kelime için her şeyi önüne sermeye razıydım. Kendimden başka kimseye güvenmemem gerektiğini bir kez daha öğrettin bana."

Kerem'i üstünden ittiğinde akan göz yaşlarıyla konuşmaya başlamıştı.

"Aptal! Yaşadıklarımızın tek sorumlusu sensin! Ben senin yüzünden bebeğimizden vaz geçmek istedim! Bebeği doğurunca ne olacaktı?! Ben söyleyeyim. Ona da bana yaşattıklarını yaşatacaktın."

♣LAVANTA KOKUSU♣Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin