Ayakta durmakta artık güçlük çeken ve gözlerini Kerem'den ve kapıdaki kızdan çekmeyen genç kadın içinde bulunduğu durumu tüm benliğiyle merak ederken genç adamın ağzının içine bakıyordu. Sonunda bir cümle çıkartmıştı ağzından genç adam. "Senin burada ne işin var?" dediğinde kapıdaki kız gözlerini süzerek bavulu sürükleyip içeri girmişti. "Küçük kardeşine hoş geldini çok görme bence ağabeyciğim. Uzun zamandır ziyaretime gelmedin ama bak ben tedavim bittiği gibi sana geldim." diyerek gülerek Zeynep'in önünde durmuştu. Zeynep'in aklıysa tedavide kalmıştı.
"Merhaba. Ben, Itır Haznedaroğlu." diyerek Zeynep'e bakıp gözleriyle Kerem'i işaret ederek "Onun kardeşiyim." demişti Zeynep'e elini uzatarak "Sen kimsin?" diye de eklemişti. Genç kadının içi, anlamını veremediği şekilde rahatlarken genç adam tam tersine gerildikçe geriliyordu. Her şeyi yoluna koyacakken illaki önüne bir engel çıkıyordu.
"Zeynep ben. Zeynep Erginel. Kerem bana senden hiç bahsetmemişti." deyip kendisine uzatılan ele karşılık vermişti. Yalnız, karşısındaki kızın yüzünün bozulmasına bir anlam verememişti. Sanki... Gözleri dolmuş gibiydi. Dudakları büzülmüş, dokunsalar ağlayacak gibiydi.
"Erginel mi?..."
"Ee... Evet."
Genç adam bir eliyle kardeşinin kolundan tutup diğer eliyle bavulu çekerken onunla birlikte merdivenlerden çıkıyordu. "Odana geç ve yerleş. Akşam yemeği vaktinde inersin." Itır'ı kendi odalarının karşısındaki odaya sokmuş, o da onunla birlikte girmişti. Geride kalan genç kadın olanlara anlam verememişti ve içini merakın kaplamasıyla o da odanın önüne gelmiş, tereddütte kalsa da kulağını kapıya yaslamıştı.
"Bak, bana yalan söyleme. Fena yaparım seni. Bana ait olan hastaneden bana sormadan çıkartmaz hiç kimse seni. Kaçmak için kimden yardım aldın bilmiyorum ama bana gelecek kadar cesaretlisin küçük kardeşim. Seni yine oraya tıkacağımı bile bile."
"Ağabey bak, beni anlamıyorsun. Gün geçtikçe kafayı yiyorum orada. Verdikleri ilaçlar beni olduğumdan fazla kötü ediyor. Korkuyorum hepsinden. O şeyler vücüdumun derinliklerine indiğinde ölecekmiş gibi hissediyorum ama aynı zamanda da yeniden doğuyormuşum gibi. Bana ne yaptığının farkında olmaman ne kadar kötü hissettiriyor, biliyor musun?"
"Bak, hepsi senin iyiliğin için. Zamanı gelince anlayacaksın beni. Gerçekleri görmemen ve onlara görünmemen için seni hayal dünyanda yaşatıyorum. Sana fedakârlık yapıyorum. Hâlâ anlamıyor musun?"
İşittiklerini anlamakta güçlük çekiyordu. Itır'ın ne tedavisi gördüğünü merak ediyordu. Duyduklarına göre, genç kız bu tedavi adı altındaki şeyden memnun değildi ve yine sorumlu olan Kerem'di. Ayak seslerini duyduğunda koşarak kendi odasına girdi ve kapıyı üstüne kapattı. Ayak sesleri odaya yaklaştığında hemen yatağa oturup sırtını yatak başlığına yasladı ve elleriyle oynuyor gibi yaptı. Odaya giren genç adam, genç kadının baş ucuna gelip alnına öpücük kondurdu.
"İyi misin? Sanki, rengin atmış gibi."
"İyiyim. Şey... Kardeşinden bahsetmemiştin hiç bana."
Genç adam eliyle boynunu kaşıdığında yatağa oturup genç kadına döndü. Aklındaki bölük pörçük kelimeleri bir araya getirdiğinde konuşmaya başlamıştı. "Ondan sana bahsetmedim çünkü, kardeşimle ilgili birtakım sorunlar yaşıyorum, Zeynep. Kız kardeşimin ruh sağlığının pek yerinde olduğu söylenemez. Bir süre... Yani, baya bir süre akıl hastanesinde tedavi gördü. Bugün de çıkış günüymüş. Bu aralar o kadar yoğundum ki sayende unutmuşum." Zeynep, Kerem'in sözlerini akıl süzgecinden geçirdiğinde bir yerde yalan söylediğini anladı. Onları biraz önce dinlerken genç kızın oradan kaçtığını duymuştu ve eksik de anlatmıştı. Çünkü, o akıl hastanesi onundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♣LAVANTA KOKUSU♣
Teen Fiction🍁🍁🍁 Lavanta Kokulu'm diyordu ona, değil mi? Lavanta, aşkın kokusuydu. Genç kadın onu bir zamanlar seviyordu ama şimdi, bilmiyordu... Onu kendinden korkutarak soğutmuştu. Şimdiyse, ondan onu tekrar sevebilmesini nasıl isterdi ki? Kadın ondan vazge...