Montuna sıkı sıkıya sarılmış, adımlarını kafeden içeri attığında, karşısında beliren patronu parmağıyla kolundaki saati işaret ederken, genç kadın isyankâr bakışları kendine çekmişti. Omzundaki gitar çantasını kasanın arkasındaki köşeye bıraktığı gibi montunu asıp aceleyle önlüğünü üstüne geçirmiş patronun önüne bıraktığı menüyü alıp gösterdiği müşterinin masasına gitti. Menüyü masasına bıraktı ve onu çağıran başka bir müşterinin yanına gitti.
"Did you decide?"
"Clam Chowder, Pretzel... and... Pepper. That's it."
Dediği her şeyi teker teker elindeki not defterine kaydediyordu. "Okey..." deyip yanından ayrıldı ve kısa sürede hazırlanan siparişleri alıp masasına bıraktı ve diğer müşterilerle ilgilenmeye koyuldu. Sabahları kalabalık olan kafe öğleden sonra daha yoğun olurken karınca misali çalışıyor, bir dakika bile dinlenmeden dikkatini işine veriyordu. Dört ay... Kocaman dört ayı bilmediği bir yerde, bilmediği insanların arasında geçirmişti. New York... İş bulması zordu ama annesinin gücüyle düzenli bir işi vardı. Annesi olanlardan sonra onu kanatlarının altına almıştı. Ne kadar çalışmasına gerek olmadığını söyleyip onu yanına almak istediğini söylemiş olsa da Zeynep, babasının tepkisinden çekindiği için annesinin bu isteğini olumsuz karşılamıştı. Kendi ayaklarının üstünde durmaya gayret ediyor ve bunu gerçek anlamda başardığını her geçen gün kanıtlıyordu.
Önlüğü çıkartıp askılığa asarken arayan annesiydi.
"Efendim, anne?"
"Babandan birkaç günlüğüne izin aldım. Senin evdeyim. Sevdiğin yemeklerden pişirdim. Soğumadan gel."
Duvarda asılan eskimeye duran saate baktı. "Gecikeceğim. Gitar dersim var. Beni bekleme. Sen ye." Annesi itiraz etmişti. "Kendini gereğinden fazla hırpalıyorsun. Kendine doğru düzgün bakmadığın için incecik kaldın zaten."
Kapının oradaki boy aynısından kendini süzdü. Haklıydı annesi. Doğum kiloları çoktan gitmiş, kendi kilolarını da kaybetmişti."Kendime bakabilmem için paraya ihtiyacım var anne."
"Sana bu saçmalıklara ihtiyacın olmadığını söyledim. Şimdi ve bundan sonraki gitar derslerini iptal et ve eve gel hemen yoksa ben gelip o kursu ve kafeyi başlarına yıkacağım."
Telefon suratına kapandığında derince bir nefes aldı ve montunu giyip gitar çantasını omzuna taktı ve kafenin kapısını kilitlerken öğrencisinin babasını aradı.
"Hi, Mister James. Is it okay if I postpone today's lesson?..."
♣️♥️♠️
Oturduğu koltukta rahatsızca kıpırdanıp gözlerini etrafta gezdirirken üzerindeki gerginlik karşısında onu izleyen Ünsel'e bakamıyor, parmaklarıyla oynuyordu. Ünsel ellerini çenesinin altında birleştirmiş ona baktığında, Kerem gözlerini devirerek "Ee... Ne bekliyorsun? Sorsana. Siz psikologlar öyle yapmaz mısınız?" Oturduğundan beri onun kendine bir şeyler sormasını beklemişti.
"Ben psikoloğum, Kerem. Doktor değilim. Sana neyin var diye soramam, dinlerim. Psikologluğun doğası dinlemek, dinlediklerinin analizinin yapmak ve bunu karşı tarafa yani sizlere geçirmektir."
Sinirlenerek "Sen sormadan ne anlatabilirim?" dedi. Ünsel ona cevap vermeyip ona aynı pozisyonda bakıyordu. Kerem sinirinden derin bir nefes vererek yüzünü sıvazladı. Boğazını temizledi ve ona bakmadan konuşmaya başladı.
"O gitti ve ben onsuz ne yapacağımı, daha ne kadar dayanacağımı bilmiyorum."
Ünsel'e bakıp bir şey demeyeceğini anladığında elini iki yana açtı. "Sorunum bu. Çöz hadi. Ne yapmam gerektiğini söyle bana. Ne duruyorsun hâlâ?" Ünsel geriye yaslanıp tebessüm etti.
![](https://img.wattpad.com/cover/169061296-288-k504127.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♣LAVANTA KOKUSU♣
Teen Fiction🍁🍁🍁 Lavanta Kokulu'm diyordu ona, değil mi? Lavanta, aşkın kokusuydu. Genç kadın onu bir zamanlar seviyordu ama şimdi, bilmiyordu... Onu kendinden korkutarak soğutmuştu. Şimdiyse, ondan onu tekrar sevebilmesini nasıl isterdi ki? Kadın ondan vazge...