Kış ayının sessizliğinin hâkim olduğu evde sadece üç şey vardı o an. Kızıl saçlı erkek... Siyah saçlı kız... Ve ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bomba ya da genç adamın deyişiyle "Sevimli ve her an patlamaya hazır bir kedicik."... Kerem ellerini masaya dayamış, iki elinin ortasına almıştı bombayı. Duyulan tek ses parmaklarının ritimle masaya vururken çıkarttığı sesti. Genç kadın gitmek istememiş ve her ne kadar onun yanında olmak için çaba sarfetse de genç adam onu itirazlarına rağmen zar zor kucağına alarak kapının dışına atıp kapıyı yüzüne kapatmıştı ama genç kadın inat edip kapının dibinden ayrılmamıştı. İçindeki bir şey onu orada kalmaya zorluyordu. İstediği fırsat ayağına gelmişti. Önemli noktaysa genç adamı bırakmamasıydı. Genç adamsa bombayı nasıl etkisiz hâle getireceğini düşünüyordu. Dört tane kablo vardı. Birini kesmeliydi ama hangisini keseceğini bilmiyordu. Aklına tek bir şey gelmişti o an. Telefonunu eline almış, rehberindeki numaraya tıklamıştı.
"Alo, Özgür?"
"Kerem, kardeşim. Sen arar mıydın beni?"
"Bunu konuşmanın sırası değil. Özgür, şimdi beni iyi dinle. Evimde bir bomba var ve onu nasıl etkisiz hâle getireceğimi bilmiyorum. Bana acil bir şekilde yardım etmen lâzım. Ne zaman patlayacağını bilmiyorum."
"Tamam. Şimdi yapman gerekenleri anlatacağım. Önce bombada kablo olup olmadığını söyle."
"Kabloları var. Mavi, kırmızı, sarı ve yeşil."
"Fotoğrafını çekip bana at. Dizilişini görmem lâzım." Fotoğrafını çekip ona attı."Birini kesmen lâzım."dediğinde genç adam gözlerini devirip sesine yansıttığı alayla karşılık vermişti. "Yapma ya. Ben anlamadım onu zaten. Hangisini keseceğim onu söyle."demişti. Karşıdaki adam Özgür, kardeşi olarak gördüğü Kerem'in alaylı ifadesini görmezden gelip cevap verdi.
"Kırmıyı kesinlikle kesme. Mavi de olmaz."
"Sarı mı yeşil mi?"
"Zor kısım da burası. Son aşama Kerem. Ben de bilmiyorum. İçinden gelen sesi dinle."
Genç adam kaşlarını kaldırıp sağ eliyle boynunu kaşıyarak "İçimden gelen sesi..." demişti. Elini boynundan çekip gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp ağırmaya başlayan başını ovalamaya durmuştu. Gözlerini sakinlikle açmıştı.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun lan?! İçimden gelen sesmiş. Boşuna mı aradım seni? Bu alanda ders almamış mıydın?"
"Kardeşim aldım da buraya kadarını anladım ben. İç-..."
Telefonu kapattığında masaya fırlatmıştı. Eline çekmeceden çıkarttığı makası almış, sarı ve yeşil arasında gidip geliyordu. Acaba genç kadın gitmiş miydi? Onu gerçek anlamda kapıya da attığı için gitmiş olması gerektiğini düşünüyordu. Zeynep'in onu ne kadar sevdiğini biliyordu. Önceden... Diğer tarafta genç kadın o kadar düşünmüştü ki gidip gitmemeyi. Ama ona izin vermeyen bir şeyle yaşıyordu. Vicdan... O sadece vicdan diyordu içinde ona karşı duyduğu aşkın parçacıklarının olduğunu bilmeden. Ve gitmemişti. Mutfak kapısından eve girmiş, genç adamın telefon konuşmalarını dinlemişti. Genç adamın yanına yaklaştığında onu gören genç adam, şaşkınlıkla onu süzmüştü. İçinden "Gitmesi gerekmiyor muydu?" diyerek. Genç kadïn yanına gelerek kablolara baktığında genç adama bakıp "Bence sarıyı kes."demişti. Genç adam buna karşılık kaşlarını çatmış, ona bakmıştı sorgular gibi.
"Neden sarı?"
"Çünkü, yeşil senin göz rengin. Uğursuzluk getirir."dediğinde genç adam gülse mi ağlasa mı bilememişti. Hiç kimseden bu zamana kadar göz rengi hakkında böyle bir iltifat(!) duymamıştı. Genç adam, genç kadına bakıyor, aklından bir sürü şey geçiriyordu. İçinden gelen ses ona tek bir şeyi fısıldıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♣LAVANTA KOKUSU♣
Teen Fiction🍁🍁🍁 Lavanta Kokulu'm diyordu ona, değil mi? Lavanta, aşkın kokusuydu. Genç kadın onu bir zamanlar seviyordu ama şimdi, bilmiyordu... Onu kendinden korkutarak soğutmuştu. Şimdiyse, ondan onu tekrar sevebilmesini nasıl isterdi ki? Kadın ondan vazge...