"Toprak bir gün yağmurun kıymetini anlayacak fakat o gün yağmur yağmayacak"
Kapıyı tıklattım, Halime abla gülerek kapıyı açtı. Çok seviyorum bu kadını. Kahverengi gözleri ve kaşlarıyla cidden çok tatlı bir teyze.
Çalışma odasında çalışan anneme de selam verdikten sonra odama çıktım. Merdivenlerden çıkarken milyon kere saymış olmama rağmen merdiven basamaklarını tekrar saydım.
Odam mor ve mavi renklerden oluşuyordu. En sevdiğim iki renkti bunlar. Kapım ise gri renkteydi. Kapının karşısında mor ve beyaz renklerden oluşan çalışma masam, onun yan duvarında ise mavi ve mor renklerden oluşan gardrobum vardı. Yatağım ise pencerenin kenarında yatay pozisyondaydı. Masayla yatağımın arasında ise tüylü koltuğum vardı. Odamda gerçekten huzur buluyordum.
Özellikle mavi rengi bana en sevdiğim denizi anlatıyordu. Deniz benim bu şehirde yaşamamın en önemli sebeplerindendi.
Üzerimi değiştirip pandalı pjamalarımı giydim ve yatağa zıpladım.
Tavana doğru bakarken en sevdiğim şeyi yaptım, hayal kurmak. Hayatımda yapmayı en sevdiğim şey hayal kurmaktı. Kendimi kendi kurduğum dünyada buluyordum. Çok az bir süre bile olsa Dünyadaki dertlerden kurtuluyordum. Sonsuzlukta düşüncelerimle yeni şeyler oluşturuyordum adeta.
Bazen çocuk gibiydim. Pamuk şekerlerden bulutlar yapar üstlerinde zıplardım. Bazen de hiç olmadığım kadar olgun olurdum. Belli olmazdı benim hayallerim.
Kendimi ıssız bir ormanın içinde ağaçlarla boğuşurken hayal ettim hava çok soğuktu, üzerimdeki beyaz bluz ağaç dallarından yırtılmıştı. Soğuğu iliklerime kadar hissettim, aynı sokakta üşümüş masum bir kedi yavrusu gibiydim. Ağaç dallarının kestiği kollarımdan kırmızı sıvılar akmaya başlamıştı. Bir süre sonra bluzumun rengi kırmızıya döndü, en sevdiğim renk şuan bana acı veriyordu. Dalına takıldığım ağaçtan inmek için çok çabaladım, hava kararmaya ve iyice soğumaya başlıyordu. Üstümden gelen kuş sesiyle irkildim fakat ses çıkarmadım. Sadece ormanda dolaşmak istemiştim ancak başıma neler neler gelmişti. Bir ağaç beni kollarımdan kaldırıp üstüne atmış ve indirmiyordu. Bir anda loş bir ateş ışığı gördüm. Kahramanım olması için dua ettim ve aşağıya doğru seslendim "Yardım edin!"aşağıdaki kişi "Yukarıda biri mi var? Ne arıyorsun sen orada?"diye sorunca "Bir ağaç beni dalına attı inemiyorum çok kan kaybettim"dedim durumumu anlamış olacak ki"Tamam, sakin ol ve kıpırdama. Geliyorum."dedi bende mutluluk ve kolumun acısıyla kırık bir tebessüm ettim. Bir süre sonra yanımda kahramanım belirdi ve beni aşağı indirdi. Sarı kıvırcık saçları ve yeşil gözleriyle hayalimden ayrılmak istememiştim.
Hayallerim telefonun çalmasıyla yarıda kaldı arayan Canerdi. Açtım ve "Efendim Caner" dedim. Ne diye hayallerimi bozmuştu ki?
"Biriciğim ders çalışmayacak mıyız?"diye sordu ben de
"Caner farkındaysan bu gün okulun ilk günüydü" dedim ve güldüm o da güldü. Çok masum bir gülüşü vardı.
"Unuttum Biriciğim, seninle ders çalışmayı özlemişim. Neyse seni de rahatsız ettim, görüşürüz" dedi ben de kıkırdayarak
"Görüşürüz" dedim.
Benimle ders çalışmayı çok severdi. Aslında ben de özlemiştim onunla ders çalışmayı ama bu gün çok yorulduğum için yatmaya karar verdim ve akşam yemeğine kadar uyudum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayallerimle Yaşıyorum❤
Teen FictionMantık insanı A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere... Hayaller insanı öylesine motive eder ki, belli bir süre sonunda siz hayalin peşini bıraksanız da hayaller sizin peşinizi bırakmaz. Zaten bizi hayata bağlayan birazda gerçekl...