Minho, revirden içeriye girdiğinde Newt'i her zamanki gibi Rachel'ın yanında uyurken buldu.
"Dostum, kalk şu lanet yerden!"
Newt uykusuzluktan iyice çöken gözlerini ona dikti.
"Yarım saate hazırlanıp geliyorum." dedi, uykulu sesiyle.
"Seni bu şekilde Labirent'e sokar mıyım sanıyorsun? Önüne çıkan ilk duvara toslarsın."
"Ben iyiyim Minho." ayağa kalkmaya çalıştı ama bedeninin uyuşukluğundan dolayı, yere düşmekten son anda kurtuldu.
"Newt git ve odanda uyu. Ben seni idare ederim." dedi bedenini ayaklandırırken.
Newt'in bakışları yatakta yatan Rachel'a doğru kaydı. Sokulduğundan beri, tek bir yaşam belirtisini tam olarak göstermiyordu. Göğüs kafesi hafif ve düzensiz yükseliyordu, arada bir hafiften aralanan dudakları hemen geri kapanıyordu. Esmer cildi, son birkaç günde iyice solmuştu. Tava'nın ona içirdiği çorbalar dışında başka hiçbir şey yemiyordu.
Bir süre onu süzdükten sonra Minho'ya geri döndü ve her ne kadar isteksiz de olsa onu onayladı.
Odasına inip en son yaşadıkları anıyı anımsayarak burukça sırıttı ve yatağa yattı. Yastığa hafiften de olsa kokusu sinmişti, burnuna ilişen kokusuyla gözlerini kapattı.
...
"Şu lanet alarm neden çalıyor!" diye bağırdı Alby.
Yaklaşık yarım saattir, erzak alarmı çalıyordu ve daha ortada bir şey yoktu. Kayranlıların neredeyse hepsi, kutunun başında toplanmış gelecek olan şeyi bekliyorlardı. Kısa bir süre sonra alarm durdu, asansörde aynı şekilde. İçeriye ilk atlayan Alby oldu ve kutunun ortasında bulunan şeyi eline aldı.
"Gelen şey ne?"
"Rachel'ın tedavisi... Yaratıcılar sonunda yolladılar."
...
Clint önünde yatan kıza son kez baktı, ardından üstünü sıyırıp ilerlemekte olan zehre baktı.
"Sol göğsününün hemen altından sokulmuş, bu zamana kadar dayanması bir mucize..." elinde tuttuğu tedaviyi kızın yarasının yakınındaki bir yere enjekte etti.
Rachel'ın yüzünde, anında bir rahatlama hissi yayıldı. Acısı sonunda diniyordu...
...
Uyandığımda zaman kavramını yitirmiştim ama camdan içeriye giren turuncumsu güneş ışığı, kapıların kapanmaya yakın bir vaktinde uyandığımı kanıtlıyordu.
Yattığım yataktan doğruldum ve ayaklarımı zemine bastırmamla birlikte revirin kapısı açıldı. İçeriye elinde tepsiyle, benim için hazırladığı yemeklerle gelen kişi Tava'ydı.
"Aman Tanrım! Rachel uyanmışsın!"
"Sana da merhaba, Tava."
Elinde tuttuğu tepsiyi bir yere bırakıp, yanıma kadar gelip boynuma sarıldı.
"Bir daha uyanmayacaksın sanmıştım." gülümsedim ve sarılışına karşılık verdim.
Kendimi gerçekten de tuhaf hissediyordum. Bütün vücudum, acıdan inliyordu ama hafızamdaki boşluklar dolmaya başlamıştı.
"Tava, Gally nasıl?"
"Gally mi? Sen yatarken birkaç defa ziyaretine geldi."
"Bana onu getir, lütfen."
"Bu şerefe ilk erişmesi gereken kişi, Newt olmalı. Labirent'ten her dönüşünde başındaydı."
Sırıttım.
"O zaman bana hem Gally'i hem de Newt'i getir."
Yataktan destek aldım ve ayağa kalktım.
"Ne yapıyorsun? Dinlenmelisin."
"Yeterince dinlendim, bacaklarımı esnetmem gerekiyor."
Birkaç adım atmamla beraber, vücudumdaki acı da artmıştı. Üstüme baktığımda Labirent'te giydiğim kıyafetler olmadıklarını fark ettim. Üzerimde Newt'e giymesi için verdiğim tişört bulunuyordu. Yakasını biraz genişletip vücuduma baktığımda göğüslerimin sargı beziyle sarıldıklarını gördüm, onun dışında pek bir fark yoktu bedenimde.
Basamakları ağırdan indim, çıplak ayaklarım Kayran'ın zeminine bastığında vücudumu tuhaf bir his kapladı.
"Gally!"bağırışımla beraber, birkaç kişi dönüp bana bakmıştı. Gülümseyenler dâhi vardı.
"Gally!" bir kez daha bağırdım. Bir diğer yandan da yürümeye devam ettim.
İnşaatçı kulübesine iyice yaklaşmamla beraber, Gally ve birkaç Kayranlı yanıma gelmişti. Hepsi gülümsüyordu ama hiç biri Gally kadar duygulanmışa benzemiyordu. Koca bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattım ve yüzüne bakmamla dolan gözlerim eşliğinde, boynuna sarıldım.
"Seni bir daha bulamayacağımı sanmıştım." yanaklarımdan göz yaşlarım akmaya devam ederken, cılızlaşan sesimle konuştum. "Beni bir daha sakın bırakma, Sammy."
Bedenime sardığı kollarını genişletip yüzüme baktı. Gözleri dolmuştu.
"Hatılıyorsun..."
"Bana neden 'Sarah' ismini sorduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Hafızanı kazandığında beni hatırladın."
Yanağından akan bir damla yaşı elinin tersiyle sildi.
"Aranızdan biri bizi de aydınlatabilir mi?" diye iğneleyici bir tonda sordu, Alby.
"Gally, benim koruyucu meleğim ve fedakâr ağabeyim." tekrardan akan yaşlarıma aldırmadan bir kez daha ona sarıldım. Başımı göğsüne dayarken kollarını bana doladı.
Alby'e baktığımda bu duygusal sahne karşısında yüreğinin yumuşadığını hissetmiştim.
Tava yanımıza geldiğinde nefes nefeseydi.
"Newt odasında yok."
"Belki de mutfağa gitmiştir?"
"Hayır orda da değil."
Başımı Gally'den ayırıp etrafa bakındım. Newt nereye gidebilirdi ki? Sonunda gözlerim, Labirent'in açık kapısına ilişti.
"İşte orda, Labirent'e giriyor!"
Herkes, elimle gösterdiğim yöne dönmüştü.
"Bu çıkıntının derdi ne!? Kapıların kapanmasına az kaldı!" diye sitem etti, Alby. Peşinden Labirent'e doğru koşarken.
Kısa ama sorularınızı cevaplar nitelikte, sizleri seviyorum. Başka bir bölümde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent: Denek A4
FanfictionBu bildiğiniz diğer Labirent kurguları gibi değil; bir kız var evet ama kız İsyan'a ait değil, mesleği koşucu değil, bir ağabeyi var ama ondan ayrı değil... Kitap sıradan değil, okuduğunuzda bam başka bir kitap olduğunu düşüneceğiniz bir kitap... L...