Tava, elindeki koca tepsiyi yere bırakıp hazırladığı çorba kasesini bana doğru uzattı.
"Bir haftadır burda bekliyorsun, dinlenmen gerekiyor."
"Dinlenmek pek bize göre değil, ne zaman birimiz iyileşse diğeri dinlenmiş ve kendine zarar vermiş oluyor."
Tava içtenlikle gülümsedi. Uzattığı çorbayı ağırdan Newt'e içirirken bir haftadır bunlardan başka bir şey yemediğinden, tekrar uyandığında iyi olmasını umdum.
"Bana bırak, sen yemeğini yerken ben devam ederim."
Başımla onaylayıp kaseyi ona uzattım. Hazırladığı sandviçi elime aldım.
"Daha iyi gözüküyor ama hâlâ iyileşme belirtisi göstermedi."
"Alby'i duydun. Labirent'in duvarından atlamış, kemikleri geç iyileşiyor olmalı."
"Ayağı kötü oldu, bir daha koşucu olamayacak."
"Biz şimdilik hayatta kalmasını umalım." sesindeki karamsarlık, içimi karartmıştı ama haklıydı; Newt iyileşmiyordu.
Eşit sürede, yemeğimizi bitirdik ve Tava tekrardan odadan çıkarken Newt'in eline uzandım. Parmaklarımı sarmamla dudaklarından hafif bir inilti çıktı. Canını yakmış olmalıydım, parmaklarımı açıp elini bırakacağım anda dudakları bir kez daha aralandı.
"Hayır, sakın bırakma Rachel."
"Newt!" diye bağırdım, gözlerim dolmuş bir biçimde. Gözlerini de dudakları gibi hafiften aralamıştı ve kısa süre sonra geri kapatmıştı."Yorma kendini, sana bir ağrı kesici getireceğim."
"Hayır, o iğrenç şeyin tadını ağzımda hissetmek istemiyorum."konuşurken, nefesinin kesildiğini fark etmiştim.
"Sana hiç ağrı kesici vermedik, Newt..."
Gözlerini tekrardan az bir şey araladı.
"Onlara ihtiyacım yok, sadece yanımda otur," kısa bir öksürük krizi yaşadı, her bir öksürüğü canımı daha fazla yakıyordu sanki."Ve bana benim hakkında hatırladığın anılarını anlat."
Yanaklarımdan akan yaşları boşta kalan elimle silip başımı olumlu anlamda salladım. Gözleri tekrardan kapandı.
...
Odamın kapısını açmamla beraber, çarptığım bedenle yere sendeleyip düştüm. Kafamı kaldırmamla beraber, Newt ve o tapılası güzel gülüşü girdi görüş alanıma. Elini uzatıp yerden kalkmamı sağladı. Sıcak elini kavrarken yüzüme, onunkisi gibi bir gülümseme yerleştirdim.
"Burda ne arıyorsun?"
"Seni gitmeden önce, görmek istedim."
"Nereye gitmeden önce?"
"Bunu burda konuşamayız." kavradığı elimi, daha sıkı kavrayıp parmaklarımızı iç içe geçirdi.
Ardından çekiştirip koşmaya başladı. Ona ayak uydurup peşinden koşarken istemsizce gülüyordum.
"Hey, siz! Bu saatte, burda ne arıyorsunuz?"karşımıza çıkan, erkek sesiyle, aynı anda küfrettik ve sesli bir şekilde kahkaha attık.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan odasından fırlayan Minho, karşımıza çıkan adamı duvara doğru hızla ittirdi. Onlara takılmadan koşmaya devam ettik.
Daha ilk dakikadan, başımıza dert açmıştık ve bu artık korkutmuyordu ikimizi de. Newt'in beni nereye götürdüğüne dikkat etmeden beraberinde koşmaya devam ettim. Koridorun sonuna kadar gülüşerek koştuk. Asansörün önüne geldiğimizde telaşla düğmeye basmaya başlamıştı. Diğer elimi uzatıp ona engel oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent: Denek A4
FanficBu bildiğiniz diğer Labirent kurguları gibi değil; bir kız var evet ama kız İsyan'a ait değil, mesleği koşucu değil, bir ağabeyi var ama ondan ayrı değil... Kitap sıradan değil, okuduğunuzda bam başka bir kitap olduğunu düşüneceğiniz bir kitap... L...