45. Bölüm ~Ölümsüz Kelebek ~

2.9K 232 2
                                    

Günler hızla geçiyordu. Zaid 'i yetiştirme yurduna yerleştirmemizin üzerinden haftalar geçmişti. Ayaz söylediği gibi yurt müdürü ile görüşüp gerekli izinleri almıştı ve hafta sonları küçük meleğimiz sayesinde bütün aile bir araya toplanıp neşe dolu vakitler geçiriyorduk. Tüm bu süre zarfında yapmayı planladığımız yeni yuva için Ayaz' la birlikte sokak sokak gezip mekân bakmış ve nihayet geçtiğimiz hafta hayal ettiğime uygun bir bina bulabilmiştik. Hafta içi mesaiden sonra Ayaz ' la birlikte yuvanın eksiklerini tamamlamak için sürekli olarak koşturuyorduk. Her köşesinde kendi emeğimiz olsun istiyorduk. Boyasını dahi hiç bir ustaya gerek duymadan kendimiz yapmıştık. Bu temiz ve ferah mekànı çok uzun bir arayış sonucu bulmuştuk ve şükür ki binanın tadilat gerektirecek bir durumu yoktu. Böylece en kısa sürede açılışını yapıp Zaid gibi mağdur olan yavrularımızın sığınabilecekleri sıcacık bir yuvayı hizmete sunabilecektik. Yasal olarak tüm izinlerimiz tamamdı. Yalnızca dekorla ilgili bir takım eksikler vardı ve birkaç gün içerisinde tüm eksikleri tamamlayıp hafta başında açılışımızı yapmayı planlıyorduk.

Kalan son eksikleri tamamlamak için Ayaz ' la birlikte yine yuvaya gelmiştik. Yuva beş katlı ahşap bir binadan oluşuyordu. Her katta 4 er kişilik 8 tane oda ve banyo-tuvalet bulunuyordu. En alt kat ise idari bölüm, yemekhane, oyun odası, spor salonu ve çocukların ilgi alanlarına göre düzenlenmiş eğitim salonlarından oluşuyordu. Müzik, resim ve dans sınıflarının yani sıra bir sınıfta kitap okumayı seven çocuklarımız için kütüphane ve etüt salonu olarak dekore edilmişti. Bugün kütüphaneyi düzenleyecektik. Her yaş grubuna uygun kitaplar koliler halinde holding çalışanları tarafından kısa süre içinde taşındı. İçlerinden bir kaçı düzenleme konusunda bize yardım edecekti ancak kıskanç kocam hepsini türlü bahanelerle göndermişti. Ve ne yazık ki önümde duran yirmiden fazla koliyi ikimiz birlikte yerleştirmek zorunda kalmıştık. " Neden bütün adamları gönderdin ki bu kadar kitabı ikimiz nasıl yerleştireceğiz? " diye sitemle konuştum. Beni boş olan kütüphane rafları ile bedeni arasında sıkıştırıp alnıma sımsıcak bir öpücük kondurdu. " Ahh, Afra'm beni hiç anlamıyorsun öyle değil mi? Seni gözümden bile sakınıyorum. Birileri seni benim gözümden görecek diye ödüm kopuyor " dediğinde ona şaşkınca baktım. " Birileri Özdemir Asaf okuyor demek. Seni numaracı yoksa bu zamana kadar bana söylediğin tüm güzel sözler bir yerlerden alıntı mıydı. " diye şakacı bir tavırla sordum. Gözlerini gözlerime dikip uzun uzun baktı. Sonra yüzümü avucunun içine alıp baş parmağı ile gözümün üstünü narince okşadı.

" Sadece gözlerin bile sıradan bir adama şiirler yazdıracak kadar güzel. Sana bakarken kimsenin sözlerine ihtiyaç duymadan sevgimi ifade edecek binlerce kelime bulabilirim. Varlığın yıllardır içimde uyuyan şairi uyandırmayı dahi başardı. Bana neler yaptığını görüyorsun öyle değil mi? " dedi ve sonra dudakları ile dudaklarımı örttü. Bu defa öpücüğünde yalnızca tutku yoktu. Aşkla öpüyordu. Şefkatle tadıyordu dudaklarımı. İncitmekten korktuğu bir eşya gibi özenle sarmalıyordu beni. Biliyordum. Eğer elinde olsaydı beni göğsünün içine sokar ve bir ömür orada saklardı. Çünkü ona göre benim için tek güvenli yer onun kaburgalarının ardıydı. Haksız da sayılmazdı. Kendimi bu güne kadar en güvende hissettiğim yer onun kaburgasının ardındaki o güzel kentti.

Dudaklarımız ayrıldığında alınlarımızı birleştirdi ve ikimiz de aynı anda derin bir soluk aldık. " Artık burada da bir anımız var. Seninle gittiğimiz her yerde bir izimiz kalsın istiyorum. Sen olmasan da baktığım her yerde  gözlerim seni görsün istiyorum " dedi ve alnıma uzun bir öpücük kondurdu. Dakikalar sonra tekrar konuştuğunda ona küskünce baktım.

" Sen de beni seni sevdiğim kadar hastalıklı bir aşkla seviyor musun? "

Bu ne saçma bir soruydu. Onu ne kadar sevdiğimi nasıl sorgulardı. " Bu ne biçim bir soru Ayaz seni nasıl sevdiğimi bilmiyor musun? " diye sordum. Bakışlarım sitem yüklüydü. Bedenimi göğsüne daha çok bastırdı. " Biliyorum ama şimdi burada senden tekrar duymak istiyorum " dedi.  Gözlerinin en derinine baktım ve gülümsedim. " Hani kelebeğin ömrü azdır derler ya senin sevgin beni ölümsüz bir kelebek yaptı. Gözlerinin ışığı ile beslenen ölümsüz bir kelebeğim artık. Sen benim ceplerimde unutabileceğim bir aşk kırıntısı değilsin. Ya da üç beş gün sonra üstüne çizgi çekeceğim bir kalp çarpıntısı. Toprağımsın, suyumsun, havamsın benim. Nefes almak gibi seni sevmek. Ciğerlerime çektiğim oksijen, kalbime pompalanan kansın. Yaşamak benim için yalnızca o kömür karası gözlerinde kaybolmak.
Adını sevdim ben senin be adam.  Kaşlarının kavisini, kipriklerinin sayısını sevdim. Saçlarının kokusunu ve sırf senin güzel gözlerini hatırlatıyor diye geceyi sevdim. Senin adını taşıyor diye rüzgarı sevdim. Ben seni canımdan öte sevdim " dedim. Kirpikleri titredi ve gözünden ufak bir damla düştü. Gözünden süzülen o tek damla yaşı gördüğümde yüzüne şaşkınca baktım. Onu ilk kez ağlarken görüyordum. Belki de ilk kez bana kendini bu kadar açık gösteriyordu. Uzanıp o tek damlanın bıraktığı izi parmaklarımla sildim. " Afra'm seni çok seviyorum. Senin bu güzel kalbini hak edecek ne sevap işlemiş olabilirim bilmiyorum ama Allah'tan tek dileğim kalbim senin kalbin attığı sürece bedenimde yaşamını sürdürsün. Eğer bir gün birimizden biri gitmek zorunda kalırsa dilerim bu sen olmazsın. Çünkü ben sensiz bir saniye bile nefes almak istemiyorum " ona sıkıca sarıldım. " Böyle şeyler söyleme lütfen eğer bir gün bu dünyayı terk edeceksek, Rabbim ikimizin nefesini de birlikte alsın. Ne seni benimle ne de beni seninle sınamasın sevgilim" İkimizin dudaklarından da kısık bir sesle çıkan amin boş duvarlarda yankılandı .Duayı kabul edene ulaşması için duamızı meleklerin kanatlarına yükledik ve semaya gönderdik.

~AFRA~ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin