20 yıl sonra;
"Günaydın kelebeğim" Ayaz'ın sesi ile arkamı döndüğümde dudaklarım içtenlikle yanaklarıma doğru kıvrıldı.
" Hayatım, kaç yaşında insanlarız artık. Boyumuz kadar çocuklarımız var. Bana böyle hitap etmekten vazgeçmeyecek misin? " Beni kollarının arasına aldı ve alnıma uzun bir öpücük bıraktı. Yıllar geçmişti ama hala dokunuşları ve dudaklarının sıcaklığı tenimi karıncalandırıyordu. Hiç tükenmeyen hatta günden güne daha çok büyüyen sevgimiz sayesinde ilişkimiz hala ilk yıllarda olduğu gibi taptazeydi. Onun bu sonsuz sevgisiyle ve iki güzel evlatla ödüllendirildiğim için Rabbime her an şükrediyordum. Dudaklarını tenimden çekip bakışlarımızı birleştirdi. " Belimiz bükülüp ellerimiz buruş buruş olduğunda bile sana kelebeğim demekten vazgeçmeyeceğim. Çünkü sen hala o ilk tanıdığım zaman ki naif , ürkek ve narin kadınsın. Üstelik o naif kanatlarında artık dünyayı taşıyorsun. Bir kelebek gibi dokunduğun her yerde o kadar güzel izler bırakıyorsun ki istesem de bu hitabı sana yakıştırmaktan vazgeçemiyorum" dedi. Ona sevgi dolu bir gülümseme ile karşılık verdim. Ben de her insan gibi hatalar yapan, eksikleri olan aciz bir kuldum. Ama o beni gözünde öylesine yüceltiyordu ki zaman zaman kendimi dünyanın en mükemmel insanı gibi hissediyordum. Bir boğaz temizleme sesi ile anın büyüsünden hızla sıyrıldık ve mutfak kapısında yan yana dikilmiş bizi izleyen iki güzel hazinemize baktık.
" Günaydın çifte kumrular. Sabah sabah yine aşkınız evi ateşe verdi " diyen oğluma ters bir bakış attım ve Ayaz 'ın kollarının arasından çıktım. Uyarıcı bir tonla " Rüzgar! " dediğimde ellerini havaya kaldırıp
" tamam ana kraliçe mesaj alınmıştır" dedi ve ağzını fermuar yapıp yanıma geldi. Yanağıma öpücüğünü bıraktıktan sonra hazır olan kahvaltı masasındaki yerini aldı. Oğlum da babası gibi fazla açık sözlü bir gençti ve bu tür konuşmaların çocuğum olarak onu utandırması gerekirken tam tersine ben utanıyordum. Maşallah baba oğul bu konuda pek rahatlardı. Ayaz ' da hâlâ fırsatını bulduğu zaman Tarık babamla Leyla anneme böyle şakalar yapmaktan çekinmiyordu. Gözüm mutfak kapısına takıldığında Yağmur 'un hala kapının önünde hayran bakışlarla bizi süzmeye devam ettiğini fark ettim. Biricik kızımızın uzun zamandır hayatında birisi vardı ve bize her baktığında aramızdaki bağa çok imrendiğini ve Yiğit'le ilişkilerinin bizimki gibi olması konusunda her zaman dua ettiğini söylüyordu. Bende Allah 'a evlatlarımın hayırlı insanlarla karşılaşmaları ve sevdikleri insanla aralarındaki bağlılığın bir ömür ilk günkü gibi sürmesi için her gün dua ediyordum. Rabbimden hiç tükenmeyen bir sevgi çemberi ile sarmalanmalarını diliyordum. Çok şükür Yiğit kızımızı çok seviyordu ve ona fazlasıyla değer veriyordu. Bu durumun bir ömür devam etmesi en büyük temennimdi. Ayaz hala kapının ağzında tebessüm dolu bir yüzle bize bakan kızımıza dönüp
" su damlam, neden orada dikiliyorsun hadi geç sofraya " dediğinde daldığı hayallerden hızla sıyrıldı ve hiç bir şey söylemeden masaya yaklaştı. Önce babasına ardından bana bir öpücük verip masadaki yerini aldı. " Sizi seyrederken kendimi öylesine kaybediyorum ki bazen hangi anda ve nerede olduğumu unutuyorum. Birbirine bu kadar aşık bir anne babam olduğu için gerçekten çok şanslıyım " dedi. İkimiz de ona tebessümle karşılık verdik. Elini avucumun içine hapsedip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.
" Güzel kızım benim, inşaAllah sizler ileride eşlerinizle bizimkinden daha muhabbetli bir ilişkiye sahip olursunuz. Babanız gibi güzel seven insanlarla karşılaşmanız için Allah 'a hep dua ediyorum. Çok şükür ki Yiğit evladım seni çok seviyor. Artık darısı bu haytanın başına" dedim ve bakışlarımı tam karşımda oturan oğluma çevirdim. Yüzünü buruşturdu ve ardından " Sağol annecim ama ben daha çok gencim almayayım." Dedi.
" Etrafımızda yeterince aşk var. Artık bu evde yaşanmaz zaten. Sizin bitmeyen aşkınız yetmezmiş gibi , ablam da yarın Yiğit abiyle sözlenince iyice aşk yuvasına dönecek burası. En iyisi ben artık Zaid abimlere taşınayım " diye devam ettiğinde Yağmur masa altından tekme atarak Ayaz ise ters ters bakıp
" cıvık cıvık konuşma, ayrıca ben henüz kızımı o hergeleye vermedim " diyerek karşılık verdi. Babasının sözü bittiğinde Yağmur 'un anında yüzü düştü. Yarın kızımızın doğum günüydü ve doğum gününde onu üçüncü kez istemeye geleceklerdi. Ayaz "ben biricik kızımı öyle hemen veremem" diyerek insanları sürekli geri çeviriyordu. Onunla defalarca bu konuyu konuştuğumuz halde; kıskançlığı yüzünden kızımızın henüz küçük olduğu gibi bahanelere sığınarak inat etmeyi sürdürüyordu. Yüzü düşen prensesimin masanın üzerinde duran elini avuçlayıp ona güven verircesine gülümsedim. Gözüm bir anlığına alnındaki yara izine takıldı ve zihnim yine geçmişte ufak bir yolculuğa çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~AFRA~
SpiritualeBen geldim anne... Kanatları yorgun kelebeğin geldi. Ahh, anne. .. birşey var, tam şuramda, sol göğsümün altında, canımı ölesiye acıtan bir şey... Sanki tüm dünyanın yükü üzerimdeymiş de altında eziliyormuşum gibi. Kaburgalarım sızlıyor anne...Göğ...