Sessiz geçen akşam yemeğinin ardından, odanın içindeki küçük mutfağa geçip, ikimiz için türk kahvesi yaptım. Doğrusu adamlar rahatımız için herşeyi düşünmüştü. Mini buzdolabının içi ağzına kadar yiyecek ve meyve doluydu. Kahveleri küçük bir tepsiye koydum ve hala balkonda oturan patronumun yanına ilerledim. Önüne koyduğum fincana şaşkınca baktı. Sanırım bu beklemediği bir jestti. Fincanı eline aldı ve arkasına yaslandı. Merakla ilk yudumu almasını bekliyordum ve nihayet ilk yudumu aldığında tebessüm etti. " Çok güzel olmuş, elinize sağlık " dediğinde ben de ona tebessümle karşılık verdim.
" Afiyet olsun " dedikten sonra, kendi kahvemi elime alıp yudumlamaya başladım. Kısa bir sessizliğin ardından" madem odada kaldık, biraz sohbet edelim. Bana biraz kendinizden bahseder misiniz Afra hanım." Dedi. Dudaklarımı büktüm ve " ben...ne anlatabilirim bilemiyorum" dedim. Yüzüme dikkatle baktı ve " o halde ben sorayım , siz cevaplayın." Dedi.
"Anne, babanız ne işle meşgul ? Bir kardeşiniz var mı ? Yada nelerden hoşlanırsınız ? Boş zamanlarınızda neler yaparsınız ? " Diye peş peşe birkaç soru sıraladı. Bir an tepkisizce yüzüne bakakaldım. İnsanlara kendimden bahsetmeyi pek sevmiyordum. Zaten anlatılacak çokta matah bir hayatım yoktu." Sizde aynısını yapacak mısınız ?" diye sorduğumda yine o ölünesi gamzelerini göstere göstere gülümsedi. Madem o beni yakından tanımak istiyordu, ben de bu fırsatı kaçırmamalıydım. Zaten başka türlü zaman geçmeyecekti.
" Tabi ki, tüm sorularınıza açığım, ama önce bayanlar " dedi ve başlamam için topu bana attı. Arkama yaslanıp, derin bir nefes aldım.
" Tek çocuğum , annem ben 15 yaşındayken vefat etti"
" Başınız sağ olsun "
" Sağ olun "
Dilim damağım kurumuştu. Annem dediğimde boğazıma kırık cam parçaları batmış gibi hissetmiştim. Ondan bahsetmek boğazına takılan bir kılçığı yutmaya çalışmak kadar acı vericiydi. Ondan bahsetmek bir avuç acı biberi tek seferde yutmak gibiydi. Ondan bahsetmek kalbimi avuçlarmın içinde ezmek gibiydi. Dilim sızlıyor, gözlerim ve boğazım yanıyordu. Hissettiğim acıyı yok sayıp yüzüme acımı gölgeleyen bir tebessüm taktım. Hep yaptığım gibi kendimi sahte bir gülümsemenin ardına sakladım.
"Babam bir bankada müdür. Onun dışında hayatta olan tek yakınım babaannem ve kuzenim Handan. Annem öldükten sonra, kısa bir süre babaannemle birlikte yaşadık. Ancak Handan , yani kuzenim onunla yaşıyordu. Halam ve eniştemi yıllar evvel geçirdikleri bir trafik kazasında kaybettik ve Handan o günden sonra babaannemle yaşamaya başladı. O nedenle babaannem, çok uzun süre bizimle kalamadı. Çünkü bizim ev , Handan ' ın okuluna çok uzaktı. Sonra babamla yalnız kaldık. Zorlansak da bir şekilde yaşamaya devam ediyorduk. Ben elimden geldiği kadar ,okuldan sonraki zamanlarımda evdeki işlere yetişmeye çalışıyordum. Ancak babam bu durumdan pek memnun değildi. Henüz birkaç ay geçmişti ki, evlenmeye karar verdiğini söyledi ve o kadını, yani üvey annemi hayatımıza soktu. O geldikten sonra herşey çok değişti. Başta anneme ait olan oturduğumuz ev olmak üzere, tüm düzenimiz değişti. Anneme ait anıların olduğu evde yaşayamayacağını söyleyip, başka bir mahalleye taşınmak istedi. Hiç istemesem de, çocukluğumun geçtiği mahalleden ve annemin anıları ile dolu o evden ayrılmak zorunda kaldım. Bir çocukları olmadı, yani hala tek çocuğum " tüm bunları anlatırken yüzüme acı bir tebessüm oturmuştu. İçimden iyi ki dedim. İyi ki Allah o kadınla aramda bir bağ oluşmasına izin vermedi. Bu düşünce belki beni kötü bir insan yapardı bilmiyorum ama o kadınla herhangi bir bağımın olmasına kesinlikle tahammül edemezdim. Sehpanın üzerindeki bardağımdan bir yudum su alıp, boğazımı ıslattım ve beni merakla bekleyen kara gözlere döndüm. İlk kez yabancı olduğum birine bu denli içimi açıyordum. Ama garip bir şekilde bundan rahatsızlık duymuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~AFRA~
EspiritualBen geldim anne... Kanatları yorgun kelebeğin geldi. Ahh, anne. .. birşey var, tam şuramda, sol göğsümün altında, canımı ölesiye acıtan bir şey... Sanki tüm dünyanın yükü üzerimdeymiş de altında eziliyormuşum gibi. Kaburgalarım sızlıyor anne...Göğ...