Gece boyu bıraktığı yerde üzerimde gelinliğimle oturup kaldım. Gözlerim muhtemelen ağlamaktan şişmişti. Göz kapaklarımın ağırlığı artık canımı yakıyordu. Sabah ezanını duyalı kaç dakika geçti bilmiyordum. Usulca toparladım yıkıntılarımdan arta kalanları ve usulca yerimden doğruldum. Oturmaktan uyuşan ayaklarımın üstünde durmakta zorlansam da ağır ağır banyo olduğunu bildiğim kapıya doğru ilerledim. Aynadaki aksimle göz göze geldiğimde gördüklerime inanamadım. Bu gördüğüm suret gerçekten benim miydi? Bu dağılmış yüz, bu şişmiş gözler ve acıyla titreyen bu dudaklar bana mı aitti? Musluğu açtım ve buz gibi soğuk suyu defalarca yüzüme çarptım. Ardından yavaşça sıyırdım üzerimdeki gelinliği. Kısacık bir duştan sonra abdestimi aldım ve odaya geri döndüm. Bütün eşyalarım Ayaz'la birlikte kalacağımız odadaydı o yüzden bulunduğum odada ki dolabı karıştırıp ona ait olduğunu bildiğim bir eşofman altı ve tişörtü üzerime geçirdim. Dolapta namaz kılmaya uygun bir kıyafet olmadığı için usulca yatağa girdim ve sızlayan göz kapaklarımı kapatıp huzursuz bir uykunun kollarına bıraktım kendimi.
🦋
Gözlerimi araladığımda güneş tam tepede parlıyordu. Muhtemelen öğlen saatleriydi. Usulca doğruldum yattığım yatakta. Üzerimde kocaman bir dağın altında kalmışım hissi vardı. Kemiklerimin dahi sızladığını hissediyordum. Gözüm dün gece öylece üzerimden sıyırıp attığım gelinliğe takıldığında yaşadığım hayal kırıklığını ifade edecek kelimem yoktu. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp yavaşça kalktım. Namaz kılabilmek için odaya gidip eşyalarımı almam gerekiyordu. Dün geceden sonra bunu yapacak cesaretim yoktu ancak yine de namaz kılabilmek için bunu yapmam gerekiyordu. Ağır adımlarla ilerlediğim kapıya hüzünle baktım. Bir kaç adım daha yaklaşıp kapıyı çaldım ve beklemeye başladım. Ses gelmeyince bir kez daha çaldım. Ancak ne cevap veren ne de kapıyı açan olmadı. Aşağıda olabileceğini düşünüp merdivenlere yöneldim ve usul usul indim tüm basamakları. Mutfaktan gelen tıkırtılarla o tarafa yöneldim. Ancak içeriye girdiğimde görmeyi beklediğim kişi kesinlikle kırklı yaşlarındaki tonton bir teyze değildi. Beni fark edince yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.
" Günaydın gelin kızım ben Aysel" dedi içten bir sesle. Her ne kadar beni tanıyor olsa da nezaket gereği ona tekrardan kendimi tanıttım.
"Haftanın bir kaç günü eve temizliğe geliyordum ancak Ayaz bey oğlum bu sabah arayıp artık düzenli olarak her gün gelmemi istediğini söyleyince hemen atlayıp geldim. Uyuyorsun diye seni rahatsız etmek istemedim" diye kısa bir açıklama yaptı. Ona başımı salladım ve dolaba yönelip bir bardak su doldurdum. Kuruyan boğazımı ıslattıktan sonra
" O yok mu ?" diye sordum. Adını söylemeye dilim varmamıştı. Bir gece öncesine kadar kalp atışlarımı değiştiren isminin, şimdi dilimin ucunu yakacağını hissetmem ne garip bir ironiydi." Sabah erkenden çıktı. Önemli bir toplantısı olduğunu söyledi. Hadi masaya geç de sana kahvaltılık birşeyler hazırlayayım " dediğinde ona yandan bir bakış atıp "teşekkür ederim. Ben aç değilim. Kendimi biraz yorgun hissediyorum. Odama gidip dinleneceğim. Size kolay gelsin " dedim ve çıkışa doğru ilerledim. Arkamdan " peki kızım, bir ihtiyacın olursa ben burdayım " dediğini duydum ama umursamadım. Ayaz 'ın düğün sabahı işe gitmiş olmasını pek garipsemiş gibi durmuyordu. Sanırım onun nasıl bir işkolik olduğunu bildiği için bu durumu yadırgamamıştı. Ağır adımlarla geldiğim yolu tekrar geri döndüm. Eşyalarımı almam gerekiyordu. Zaten dün gece beni o odaya fırlattığında artık orada kalacağımı söylemişti. Bu durumda eşyalarımı oraya taşımam gerekiyordu öyle değil mi ?
Her basamakta dün gecenin izleri hafızama doluşuyor ve beni sürükleyişi, ardından da yakıp gidişi zihnimde tarifi imkansız fırtınaların kol gezmesine neden oluyordu. Söylediği acımasız sözler ruhumda bir zelzele yaratıyordu.
Biraz çekinsem de yavaşça ilerleyip kapının kulpunu indirdim. Birlikte uyuyacağımız günlerin hayali ile kurduğumuz bu oda şimdi öyle yabancı geliyordu ki... Usulca süzüldüm içeriye. Sanki her an bir yerlerden çıkıp ondan habersiz odaya girdiğim için bağıracakmış gibi hissediyordum. Korkak adımlarla ilerledim ve dolabın benim olan tarafını açıp tüm eşyalarımı tek tek diğer odaya taşıdım. Önce uygun bir kıyafet giyinip namazımı kıldım. Ardından getirdiğim tüm eşyaları dolaba yerleştirip artık bana ait olan odama usulca yerleştim. Bu kadarcık iş miydi beni yoran, neden kolumun kanadımın kalkmadığını hissediyordum. Sanki ağır bir yükün altında kalmışım gibi tüm kemiklerim sızlıyordu. Usulca kıvrıldım yatağın içine ve yorganı başıma kadar çektim. Ama bir türlü uyuyamıyordum. İnsan kalbi böyle bir ağrı çekerken nasıl uyuyabilirdi. Gözümü kapattığım anda dün gecenin anıları tekrar yorgun zihnimin duvarlarına çarptı. Söyledikleri ve yaptıkları hafızamda canlandığında yüreğime batan cam kırıkları canımı ölesiye acıttı. Her şey güzel giderken bizi bu hale getiren ne olmuş olabilirdi. Bunca zaman onu yanlış tanımış olamazdım öyle değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~AFRA~
EspiritualBen geldim anne... Kanatları yorgun kelebeğin geldi. Ahh, anne. .. birşey var, tam şuramda, sol göğsümün altında, canımı ölesiye acıtan bir şey... Sanki tüm dünyanın yükü üzerimdeymiş de altında eziliyormuşum gibi. Kaburgalarım sızlıyor anne...Göğ...