Ayaz'dan
Kalbime ve haneme helal kılınanım gözümü aydınlık sabaha açtığımda kollarımın arasındaydı. Küçük bedeni bedenime yapışmıştı. Başı göğsümün üstündeydi. Tıpkı bir kedi yavrusu gibi gögsüme sığınmıştı. Onu kollarımda tutarken dünyanın hem en mesut hem de en behtbaht adamı gibi hissediyordum. Böylesine birbirine zıt iki duygu aynı anda nasıl sığabilirdi bir insanın yüreğine, aklım almıyordu. Teninin sıcaklığı direncimi kırıyordu. Savaş baltalarımı ardıma saklamıştım artık. Zaten o böyle kollarımın arasında huzurla uyurken ve o akıl almaz kokusu her nefes alış verişimde ciğerlerime nüfus ederken aklıma olumsuz hiçbir şey gelmiyordu.
Benden hayli vakit sonra uyandı. Uyandığında bir süre hiç kımıldamadan öylece durdu. Galiba o da benim gibi bu anın gerçekliğine alışmaya çalışıyordu. Başını hafif geri çekip yüzüme baktığında bakışlarım bakışlarına tutundu. O an fark ettim ki bu mavi gözler olmadan uyandığım hiç bir sabah benim için gün aymıyordu.
Gözü duvardaki saate kaydığında telaşla yataktan fırladı ve annemlere ayıp olduğunu söyleyerek hızlıca banyoya geçti. Kısa sürede hazırlanıp odadan çıktı ve beni o huzursuz edici yalnızlığın içinde bir başıma bıraktı. Odanın içindeki telaşlı hâllerini düşünürken dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Paniklediği zaman o kadar sevimli oluyordu ki böyle zamanlarda onu izlemekten inanılmaz zevk alıyordum. Bir kadının her haline hayranlık duymak mümkün müydü bilmiyorum ama ben bu küçük kadının herşeyine hayrandım. Aramızdaki bu aşılmaz engelleri bir an önce ortadan kaldırmalıydım. Zira artık onsuz geçen her saniye benim için ziyan demekti. Kalbim, onun ablamın ölümüyle bir ilgisi olmadığını söylüyordu ve bunu ispatlamak için sonucu ne olursa olsun tüm gücümle savaşmaya hazırdım. Nasıl yapacağımı bilmiyordum, nereden başlayacağımı da ama sevdiğim kadına tekrar sahip olabilmek için bedeli ne olursa olsun yapmaya hazırdım.
🦋
Annem ve babam kahvaltı sonrası kendi evlerine gittiler. Onların ardından biz de aramızdaki gerginlik nedeniyle uzun zamandır ertelediğimiz, gecikmiş ziyaretimizi gerçekleştirmek üzere Afra ' nın babaannesine gitmek için yola koyulduk. Gülümser babaanneyi seviyordum. Rahmetli neneme benziyordu. Pamuk gibi bir kalbi vardı. İnsan onun yanındayken huzur buluyordu. Eve geldiğimizde Rafet beyde oradaydı. Onları düğünden sonra ilk kez görüyordum. Afra babasını gördüğünde biraz şaşırmıştı. Adamın annesini ziyarete gelmiş olması onu neden bu kadar şaşırtmıştı anlayamamıştım ama bu konunun üstünde fazla durmadım. Kısa süreli bir sohbetten sonra Rafet bey ayaklandı ve giderken bizi kendi evine davet etmeyi de ihmal etmedi. Ancak Afra ' nın buna pek sıcak baktığı söylenemezdi. Yine de ben nezaket gereği davetine katılmaya çalışacağımıza dair açık bir kapı bırakmıştım. Babasıyla aralarındaki bu soğukluğun nedenini hiç öğrenememiştim. Afra bu konu hakkında konuşmayı sevmiyordu ve ben de üstlemeyi uygun bulmuyordum. Belki de annesinden sonra tekrar evlendiği için ona gönül koymuştu.
Handan ara sıra alttan alttan bana iğneleyici imalarda bulunsa da Gülümser babaanenin hoş sohbeti sayesinde güzel bir akşam geçirmiştik. Eve döndüğümüzde Selçuk ve Selin ' in sürprizi ikimizi de şaşırtmıştı. Afra 'nın daha ilk andan itibaren ondan hoşlanmadığını anlamıştım. Ve hatta beni ondan kıskandığını da... O surat astıkça inadına Selin ' e daha yakın davrandım. Daha evvel öfkeli haline hiç rastlamamıştım ve ne kadar dayanabileceğini merak ediyordum. Selin'i kolumun altına sıkıştırdığım o an yüzünün aldığı hal öylesine eğlenceliydi ki gülmemek için dişlerimi dudaklarıma bastırmak zorunda kalmıştım. Selin ' in bu rahat tavırlarının ona Eflin denen o kadını hatırlattığından emindim. Ancak Selin benim kardeşim gibiydi ve onun hakkında yanlış düşüncelere kapılmasını istemiyordum. Çay hazırlamak için kalktığında ben de peşinden mutfağa gitmiş ona açıklama yapma gereği duymuştum. Beni kıskanmadığını anlatmaya çalışırken öyle tatlı ve öyle masumdu ki bir anda onu öpme isteğiyle dolup taştım. Konuşurken gözüm sürekli koyu renk dolgun dudaklarına kayıyordu. Bazı vakitler onu izlerken kendimi adi bir sapık gibi hissediyordum. Bilhassa da böyle tekinsiz bir yakınlık içinde olduğumuz vakitler bu düşünce zihnimi fazlasıyla işgal ediyordu. Oysa benimdi. Yaradan'ın ve kanunların bana helal kıldığıydı. Kadınımdı. Ona biraz daha sokuldum. Belini tutsak eden parmaklarım sayesinde bedenlerimiz arasındaki mesafe tamamen yok olmuştu. Hızla atan kalbini kaburgamda hissedebiliyordum. Ona yaklaştım. Nefesim yüzüne değdiğinde titrediğini farkettim. Kalbim heyecandan patlayacak gibiydi. Dudaklarımı hayaliyle yandığım dudaklarına değdirdim ve o an tüm o güzel büyüyü bozan bir ses işittim. Anneminkine benzeyen bir öksürük sesi... Uyarı dolu öksürük sesinin ardından ondan uzaklaştım ve arkamı döndüm. Gelen Selin'di. Onun gelişi ile tüm ambiyans bir anda bozulmuştu. İçimden bu talihsiz duruma saydırarak mutfaktan çıktığımda kendimi berbat hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~AFRA~
EspiritualBen geldim anne... Kanatları yorgun kelebeğin geldi. Ahh, anne. .. birşey var, tam şuramda, sol göğsümün altında, canımı ölesiye acıtan bir şey... Sanki tüm dünyanın yükü üzerimdeymiş de altında eziliyormuşum gibi. Kaburgalarım sızlıyor anne...Göğ...