02.06.2019
ASMİN ARSLANOĞLU
Uçaktan dışarı adımımı attığım an derin bir nefes aldım. Her yaz ve kış kendimi bulduğum babamın memleketi. Aslında onlara kalırsa benim de memleketim ama ben öyle hissetmiyordum. Buraya geldiğim zaman istemsiz bir rahatsızlık oluşuyordu içimde. Sebebini bilmediğim. Kalabalıktan olabilirdi.
Büyükbabam buraların ağasıydı. Cafer Ağa , bütün bir aşirete adıyla bile korku salardı. Tek ağası değildi buraların ama en korkulan en güçlü ağasıydı. Dört tane evladı vardı. İlk çocuğu babam. En büyükleri ve en dik başlısı. Annem benim babama hep benzetir. İşine gelince kendisine benziyordum ama sinirlenince 'aynı babanın tarafına çekmişsin' diye kızıyordu.
Daha ben ilkokulda iken buralardan gitmiştik. Henüz yeni açılan şirketin başına en büyük çocuk olduğu için babam geçmiş ve İstanbul'a taşınmıştık. Ama her yaz ve kış tatillerinde nefesi Mardin'de alıyorduk. Ramazan bayramına iki gün kala yine ve yine Mardin'deydim.
•|•
Havalimanından valizlerimizi almış bir şekilde çıkarken büyük siyah bir arabadan bizi her sene karşılayan hiç değişmez Saim abi çıktı. Abim babam ve Saim abi valizlerimizi alarak arabaya geçtik. Alışagelmiş bir durumdu artık benim için. Okul tatilini bekle, Mardin'e gel. Ne kadar kalacağımızı bilmeden kal ve hiç üzülmeden geri dön. Bir sürü kuzenim vardı ama gelin görün ki, İstanbul'da hiçbir kan bağım bulunmadan kardeşim gibi hissettiğim daha başka insanlar vardı. Arabaya binip konağa ilerlemeye başladık. Kafam annemin omzunda karşımda babam öylece bakıyordum. Ben buraya ait değildim. Ait de hissetmemiştim.
Akıp giden yolu seyredalmış bir şekilde bakarken, zihnimi kurcalayan düşüncelere arabanın durması ara vermişti. Kapımız açıldı ve Saim abi valizleri almaya giderken önce ailem en son da ben indim.
Sanki senelerdir burada değilmişiz gibi, yeni gelmişiz gibi zılgıtlar çalınmaya başladı. Gözlerimi istemsizce devirirken abim beni kolunun altına alıp halime güldü. O buraya gelmeyi seviyordu, çünkü erkek torun olduğu için egosunu sürekli tatmin ediyorlardı. Ama şu son bir yılda buraya gelmeyi iple çekiyordu resmen. Ben kış tatilinde gelmemiştim ama o gelmişti. Bir nedeni vardı ama ne yaptıysam öğrenememiştim.
Kapıdan geçilen fasıldan sonra saatin gece yarısı olmasını önemsemeden önümüze bir sürü yemek dizdiler. Mesleğe henüz başlayamadığım, fakültesini yeni bitirdiğim diyetisyenlik bölümünün bana kattıklarıyla bu saatte yememeli, yedirmemeliydim. Ama gelin görün ki yiyecektim, yedirecektim.
Yemek faslı boyunca sürekli konuştular. Ben hariç herkes konuşuyordu. Daha yeni konuşmayı sökmüş kuzenimden, kaç yaşında olduğunu bilmediğim dedeme kadar. Herkes ama herkes konuşuyordu. Evet konuşmayı çok severdim. Ama istediğim zaman. Canım istemezse, hiçbir şekilde konuşmazdım.
"Asmin"
"Hı?" Dedim bir anlık boş bulunmayla. Önümde çatalımla ,ne kadardır, oynadığımı bilmediğim bir kaç parça yemeğe baktım. "Efendim babaane" dedim tekrardan kendimi düzelterek. Yayılmaya yakın oturşumu düzeltip üzerimde ki bakışları inceledim.
"Hiç konuşmazsın? Hayırdır, yoksa şerdir?" Bende bilmiyorum ki. Neyse.
"Yoruldum babaanne" dedim bıkkınlıkla. Babaannem ağzının içinde söylenirken bilerek sesli konuşmuyordu. Çünkü biliyordu ki cevabını verecektim. Bu saygısızlıktan değildi. Ortada saygısızlığa dair hiçbir şey yoktu. Sadece her şekilde kendimi haklı çıkarabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret Masalı (Anlaşma)
Teen FictionBen Asmin Arslanoğlu. Sevmediği, istemediği, nefret beslediği bir adamla evlenen Asmin. Ondan tiksinip en ufak dokunuşunda ortalığa ayağa kaldıran Asmin. Öyle bir değişmiştim ki bana dokunma diye kendimi ortalığa atan Asmin, artık o adamı benimse...