Bölüm 2 | •Zıt Kutup• |

17.8K 555 32
                                    

05.06.2019

ASMİN ARSLANOĞLU

Ramazan bayramının ikinci günüydü bugün. Babaannemi hiçbir şekilde ciddiye almadığım hatta dalga geçtiğim iç günün sonunda Berzan Ağa ve oğulları geliyordu. Yani Hakan abi ve ailesi ayrıca bir küçük kardeşi Serhan abi ve ailesi. Şuan içimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Sebebini babaannemin beni evlendirmek istediği ama evlenmeyecek olduğum Boranların gelişi olmasına bağlıyordum. Acaba çok mu hafife aldım babaannemi diye düşünürken bir yandan da babamın böyle bir şeye asla izin vermeyeceğini düşünüyor ve moralimi yerine getiriyordum. Hem çok saçmaydı. Birbirini tanımayan, sevmeyen iki insan evlenince ne olacaktı. Birbirlerine aşık olmalarını, mutlu bir hayat yaşamalarını mı bekliyorlardı. İşte o olmazdı. Zorunlu ve sorunlu bir hayattan başka hiçbir şey olmazdı böyle evliliklerde.

Garfieldlı pijamalarımla, terasta ayaklarımı uzatmış bir şekilde oturmaya devam ederken birazdan misafirlerin geleceğini düşünerek üstümü değişmek için kalktım. En üst katta olmanın ayrıcalığıyla her yeri çok rahat bir şekilde görebiliyordum. Avluda oynayan çocuklara göz atıp terastan çıkıp odaya indim. Herkes aşağıda harıl harıl bayram hazırlığı yaparken ben pijamalarımla dolaşıyordum. Yardım etmek istediğimde 'burası yeteri kadar kalabalık sen çocukların başında dur' diyerek beni yolluyorlardı. Evin çocuklarıyla büyümemiş olmam ve fazla bir samimiyet göstermediğimden benden çekiniyorlardı. Ufacık bir tehdit de ettiğim zaman asla dediğimden başka hiçbir şey yapmazlardı. Bildiğim için bu yöntemi sıkça kullanır, onları zaptedebilir ve keyfime bakardım.

Dolaba yerleştirdiğim kıyafetlerime bakmaya devam ederken tatlı bir pembe rengine sahip önü düğmeli elbiseyi kestirdim gözüme. Askıdan alıp incelerken kesin bir karar varmak istiyordum. Buradaki giyinişe biraz ters düşen bir elbiseydi. Kalın askılı ve askı kısımlarında küçük fırfır detayları vardı. Boyu diz kapağımın altında bitiyordu. Göğüs kısmında dekoltesi olmasada gerdanım açıkta kalıyordu. Omuz silkip giyme kararı verdim. Pijamalarımdan sıyrılıp elbiseyi üzerime geçirdim. Örülü saçlarımı açıp buklelerimin omuzlarıma dökülmesini izledim. Gardolapın üst rafında duran makyaj malzemelerimin olduğu çantayı alıp rimelimi çıkardım. Kıvrımlı kirpiklerime dolgunluk kazandırıp dudaklarıma vişne çürüğü renginde rujumu yedirdim. Yüzüme herhangi bir şey sürme gereği duymadan makyajımı bu kadarla tamamlamış bulundum.

Rujumun renginde ince topuklu, bilekten bağlamalı ayakkabılarımı giydim. Eski sevgilim aldığı ama çok güzel olduğu için atmadığım, üzerinde güneşi temsil eden ama daha farklı bir sembol olan güneş iki zincirinde tam ortasına takılıydı. Bu kolyeyi bana almasının sebebi onun ışığı olmammış.

Ayrılırken vermişti. Ben ona güneş olmuşum, yolunu aydınlatmışım. Onunla ayrılmak için buluştuğumda bana bunları söylemişti. Bende ona 'güneş aydınlığa kavuşturdu. Artık batması gerek' diyerek bitirmiştim her şeyi. Kötü ayrılmamıştık. Medeni bir şekilde bitirmiştik ilişkimizi. Bazen konuşmaya devam ettiğimiz oluyordu. Onu özlüyor muydum? Hayır. Bizimki aşk değildi zaten. Eğer aşk olsaydı onsuz nefes bile alamazdım. Ama bu ilişkiyi bitiren taraf bendim.

Düşüncelerimden sıyrılıp gardop aynasında son kez kendime göz atıp merdivenlere yöneldim. Topuklularımın el verdiği kadar hızlı bir şekilde merdiven inmeyi bitirip kalabalığın arasına karıştım.

"Vış! Kız o ne giymişsin sen!" Beni ilk farkeden babaannemin tepkisine ister istemez gülerken bütün gözler üzerime döndü. Mutfakta toplanmış olan ekip tek tek beni süzerken kimsenin bir şey demesine fırsat kalmadan kapı çaldı. Bütün bakışlar bir anda oraya dönerken Adar koşar misali yerinden ayaklanırken babaannem durdurdu.

Nefret Masalı (Anlaşma)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin