16.Bölüm

2.8K 59 9
                                    

Yaşadıklarımın sadece bir rüyadan ibaret olmasını, bir sabah uyandığım da  tüm olanların bir son bulmasını istiyordum. Çünkü bunlar gerçek olamazdı. Bir insana bir an da bu kadar yük verilemezdi. Çünkü ben o kadar güçlü olmadığımı biliyordum ve  bu acı tarif edilebilecek türden değildi.

Kalp atışlarımı, derin nefes alışverişlerimi, kulağımda uğuldayan sesleri, gözüme dolan yaşları hatta kendimi bile yok etmek istiyordum şuan. Neye bu kadar canım yanmıştı, ondan bu sözleri duymuş olmama mı? Duymak mı bu kadar acıtmıştı canımı?  Zaten biliyor olmak hafifletmiyor muydu bu acıları,  beni istemediğini, artık eskisi kadar sevmediğini, hayatından çoktan çıkardığını bilmek yetmiyor muydu? Neden tekrar aynı yerden vurulmuştu kalbim. Sonuçta bir yere defalarca vurulursa, uyusur ve acıyı hissetmez bir hale gelirdi. Peki ben niye hala hissediyorum, ve neden her seferinde daha da şiddetli olarak geliyordu üzerime. Ne zaman son bulacak bilmiyordum, ama hayatım boyunca bu acının izlerini taşıyacağıma adım kadar emindim.

"Miray?" kulağıma gelen ses tonunu tanıdığımda, kalbimde ki ağrının biraz bile olsa azaldığına yemin edebilirdim. Kafami ona cevirdigimde, Gözüme dolan yaşlar her ne kadar bulanık görmeme neden olsa da onu seçebiliyor, gözlerinin direk gözlerime odaklandığını görebiliyordum.

"Beni bura-" gözlerim tekrar zeminle buluştuğunda, kelimeler ağzımdan çıkmakta zorlanıyor, düğüm düğüm olup boğazımda takılıyordu sanki. 2-3 gündür su içmemiş gibi bir ağrı oluşturuyordu boğazımda. Derin bir nefes alıp, tekrar ona döndüğümde "Beni buradan götür, lütfen." diyebildim. Bu sefer daha kolay dökülmüştü ağzımdan kelimeler.

Başını sallayıp, elimi tutarak arabasına yöneldik. Attığım her  adımda daha da güçsüzleşiyor, vücudumu taşımakta zorlanıyordum. Kapıyı açarak beni bindirdikten sonra kendi de sürücü koltuğuna geçti. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum, bu durumda bir şey söylenir miydi ondan bile emin değildim. Kafamı koltuğa koyarak, gözlerimi yumdum. Sadece bir an önce buradan gitmek, içimdeki bu acıya son vermek istiyordum.

Yaklaşık yarim saat sonra bir evin önünde durmuştuk, önceki kadar kötü hissetmiyordum,  kendimi biraz toparlamış, içimde ki yükün bir kısmını atmıştım. "Bu kimin evi?" diyerek ona döndüm. Bu soruyu bekliyor olduğu oldukça aşikardı. Gözleri üzerimde, ne zaman soracağımı bekliyordu sanki. "Beğendin mi?" hafif gülümseme eklenmiş dudaklarıyla sorduğu soruyu algılamam biraz zaman aldı. Ama yaşadığım acı yüzünden olmadığından emindim. Bu onunla ilgili bir şeydi. Belki de yüzüne eklemiş olduğu küçücük gülümsemeyle ilgili. Hafifçe başımı salladığım anda gülümsemesi biraz daha büyüdü. Gözlerim dudaklarında ki uzayıp giden çizgilere takılıp kalırken, mantığım  onun yanındayken acılarımın nasıl bu kadar azaldığını sorguluyordu. Belki de o bir kalkandı ve benim yanimdayken kötü şeyler bana ulaşamıyordu.

"Benim" diyerek arabadan indi. Gözlerim onu takip ederken, hipnotize olmuş gibiydim. Kapının önüne geldiğinde, yavaşça eğilerek, pencereden bana yaklaştı "tüm gün orada mi kalacaksın yoksa benimle mi geleceksin?" bir hışımla geri çekilerek, kapımı açtı. "Bana cevap hakkı bile vermedin" diye homurdanırken aslında cevabımı biliyor olduğunu aklımın bir köşesine takılıp kalmıştı. Ama bunu ona yine de sormadan edemedim. Ne var ki bazı seyler ağızdan çıkmadan önce bir yerlerde durdurulup, kontrolden geçiriliyor olması her zaman bir avantaj haline geliyordu.

Yavaş yavaş eve ilerlerken, etrafa bir göz gezdirmeyi ihmal etmemiştim. Etrafımız ağaçlarla çevrili tam bir doğa havasını anımsatıyordu. Küçük bir yol gidiyordu eve doğru, kenarlari beyaz taşlarla çevrilmiş, kaldırımda bulunan taşlarla döşenmemişti. Evin duvarları da aynı şekilde taştandı. Krem renginde ahşap kapısı evin her detayıyla bire bir uyuyordu. Herkesin hayalinde yatan o mükemmel evlerdendi. Her şeyden uzak, şehir trafiginden, gürültülerinden, insanlarından..tam kapısına geldiğimizde duraksadı. Merak dolu gözlerle onu incelerken, bir sonraki hareketini beklerken biraz gerilmiştim. Nedenini sormayi düşünsemde, bir türlü ağzımdan o kelimeleri çıkaramıyor, öylece ona bakıyorum. Birden bana doğru dönünce gözlerimiz de bir birine kenetlenmesi bir oldu. Elindeki anahtarı bana doğru uzatırken istemsiz şekilde gözlerim oraya kaydı. "Kapıyı senin açmanı istiyorum." dediğinde o anki şokla yine gözlerim onun gözlerine koştu. Zaman durdu. Her şey durdu. Duyduğum tek şey kalbimin sesiydi. Göğüs kafesimi delip geçecek kadar şiddetli olan kalbim, kendini ona belli etmek ister gibi zorluyordu sınırlarını. Bedenimi terk edip onun göğüs kafesine yerleşmek istiyor, gitmesine izin vermeyen kafese isyan açıyordu.

Bu duygulara yabancı olmama rağmen sanki tanıdık gelen bir şeyler vardı onda. Neden benim açmamı istiyorsun diye deli gibi sormak istememe rağmen, yine yutmuştum kelimeleri. Elimi uzatarak aldığım anahtarla kapıya yöneldim. Gözlerini üzerimde hissediyor hatta biliyordum. Ellerimin titremesini engelleyemiyordum. Ve sanırım o bana baktıkca engel de olamayacaktım. Derin bir nefes alarak anahtarı deliğe yerleştirerek çevirdim. Kapı önümde yavaş yavaş açılırken ben gözlerimi ona çevirdim. Bir nevi ondan onay istermiş gibi yönelttiğim bakışlarım, beklediği yanıtı alır almaz adımımı içeriye attım.

Girişin hemen önünde mutfak bulunuyordu. Küçük ama tatlı. Biraz yürüdükten sonra iki basamaktan oluşan merdiven karşıma çıkıyordu. Hemen yanında koltuklar Küçük bir masa ve şömine bulunuyordu. Merdivenden inip onları daha yakından incelemeden önce, yukarıya doğru çıkan bir merdiven daha gözüme çarptı. "Yatak odası ve bir kaç misafir odasına bulunan koridora gidiyor" dediğinde ona döndüm. Giydiği siyah gömlek, onu daha da çekici yapmıştı. Ya da ben öyle görüyordum. "Nasıl yapıyorsun?" ağzımdan birden çıkan bu sorunun, cevabını ne kadar merak etsemde pişmanlığını hemen hissettim. Sormamış olmayı dileyen mantığım, iyi ki sordun diyen kalbime ölümcül bir savaş açmıştı.

Yavaş yavaş bana doğru gelmeye başladığında, kalbim yine isyanına kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı çoktan. "Neyi nasıl yapıyorum?" ses tonunu algıladığım her saniye kalbim daha da hızlı atıyor, pompaladığı fazla kan yüzümü kızartıyordu. Ya da öyle bir şey oluyordu. Çünkü şu an vücudum yine yanmaya başlamıştı. "Daha hiçbir şey söylemeden, yapmadan, bir sonra ki hareketimi nasıl bilebiliyorsun?" güçsüz çıkan sesim ona ulaşabilmeyi başarmış gibi görünüyordu. Su an tam önümde duran Tuna Polathan, kalbimi yerinden söküp alacak kadar yakındı bana. Soluğu yüzüme çarptıkça, ben eriyordum. "Çünkü..." bana biraz daha yaklaşınca istemsiz bir şekilde gözlerim kapanmıştı. "Çünkü bana çok benziyorsun Miray Yılmaz."

Bu adam bir kez daha zamanı durdurmuş, bizi baska bir dünyaya ışınlamıştı. Bunu nasıl yapabildiğini kendi kendime hep sorguluyordum. Ama bu sadece onun yapabileceği bir şey gibi durmuyordu. Bir birimize ne zaman dokunsak ortaya çıkan ateşle bir bağlantısı olduğuna emindim. "Gözlerin neden gözlerime değmiyor?" sorusu karşısında afallayan bedenip, biraz sarsılınca hemen gözlerimi açtım. Karşımda duran bir çift yeşil göz, anında delip geçti gözlerimi, ruhumu.. Bütünüyle hapsetti kendine. Yine kontrolünü kaybettiğim bedenim, mantığımı tamamıyla reddediyor, ona teslim oluyordu.

"Artık değiyor" diyebildim sadece. Gözleri gözlerime değdiği andan itibaren dilim ağzıma dolanıyor, konuşma yetisini kaybediyor, boğazımın içine eriyip gidiyordu. Ne yaparsam yapayım vücudumda meydana gelen bu değişimleri engelleyemiyor, ona asla karşı koyamıyordum. Bunu güçsüzlük olarak itam etmek istemiyordum. Güçsüz olmamalıydım, hiçbir kadın güçsüzlük hissetmemeliydi birine karşı. Bu yani onun bende yarattığı değişiklikler güçsüzlük değildi, olamazdı bu başka bir şeydi. Çok başka.

Ellerime dolanan ellerini hisseden bedenimde ki her hücre  alarma geçmiş gibiydi.  Hala birbirine sığınan gözlerimiz, sanki etrafımızda başka hiçbir şey yokmuş gibi hissettiriyordu. Bir sonraki hareketi beklerken, asıl beklenen çoktan gelmişti.

Ateş. Ikimizin arasında yanan o ateş, bana her okunduğunda gittikçe büyümeye başlıyor, dağılan her kıvılcım vücuduma bir bomba gibi düşüyordu.

YANILSAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin