5.Bölüm

17.7K 344 12
                                    

Öylece karşımda duruyordu. Gözleri kan çanağına dönmüş, Elleri kan içindeydi. Korkunç görünüyordu. Kolundan tutup hiç birşey sormadan lavabonun yolunu tuttum.

"Ne halt ediyorsun sen ?"elini hızla cekerek kurtardı. Neden bu kadar kaba olmak zorundaydı ki. Ona yardım etmek istiyordum bunu anlamış olmalıydı. Salak değildi sonuçta.

"Sana yardım etmeye çalışıyorum."

"Senden yardım isteyen oldu mu? Neden benim hayatıma burnunu sokuyorsun? Şimdi git ve kendi lanet işlerinle uğraş!" kendini ne sanıyordu bilmiyorum ama beni oldukça sinirlendirmisti. Kolunu tekrar tuttum. Bu sefer oldukça sert görünmeye çalışarak, ona meydan okudum.

"Bak burada seninle kalmayacağım sadece senin mahvettiğin elini, onarabildiğim kadar onaracağım. Sonra da buradan gideceğim. Sana bi tavsiye zorluk çıkarma çünkü sen istesen de istemesende o eli iyileştireceğim!"
Tekrar lavabonun yolunu tuttum. Onu da peşimde sürüklüyordum. Pes etmis gibi hiç ses çıkarmıyor, zorluk çıkarmadan geliyordu.
Lavaboya adım atar atmaz olayın görünen tarafını cözmüstüm. Cam parçaları adeta karınca topluluğu gibi her yere dağılmıştı. Bütün sinirini aynadan  çıkarmış olmalıydı ama neden? Ne olmuştu ona böyle. Bu kadar sinirlenmesine neden olan şey neydi? Bu olayın görünmeyen tarafı beni daha meraklandırıyordu. Ve biliyordum Tuna meraklı insanları pek sevmezdi özellikle de merak edilen kendi hayatı olunca.

Musluğu çevirip, onun ellerini suyun altına götürdüm kuruyan kanları temizlemek biraz zordu ama başarmıştım. Onun canını yakmamak için cabalarken bir yandan da, onun yüz ifadelerini gözlemliyordum. Ne hissettiğini anlamak imkansızdı. Yüzünde hiç ifade yoktu. Onu izlediğimi fark edip bana dönünce, gözlerimi kaçırıp, elini kurulaması için peçete uzattım. Hemen yanımızdaki dolaptan ilk yardım malzemelerini çıkarıp, pansuman yapıp, sardım. Hiçbir şey demeden salona gidip koltuğa oturdu. Cam parçalarını süpürerek çamaşır sepetinde topladım. Kırılan aynanın kendisini de alarak hepsini çöp kovasina döktüm. Ardından bende salona giderek yanına oturdum gözyaşları artık tutunamıyor bir bir düşüyordu. Ellerimi yavaşça yüzüne götürüp gözyaşlarını sildim. Neden yaptığımı bilmiyordum ama onu bu halde görmek bana iyi gelmemişti. Bu hareketimle gözleri gözlerimle buluştu. Şaşırmıştı bunu yapmamı kesinlikle beklemiyordu. Elimi yüzünden çekerek ona bakmayı sürdürdüm.

"Niye buradasın?"

"Annem-"cümlemi tamamlama bile izin vermeden tekrar konuştu.

"O da orada mı?" babasını kastediyor olmalıydı. Başımı sallayarak onayladım. Ağzından savrulan küfürü duymamış gibi yaparak, konuşmaya hazırlandım.

"Senin burada olduğunu bilmiyordum."

"Doğru burada kalmıyorum. Sadece konuşmak için çağırmıştı. Keşke gelmeseydim. Ne sanıyordum ki aramizi düzelteceğini falan mı. Beni zerre kadar umursamıyor tıpkı annem gibi. Onlardan nefret ediyorum. Lanet olsun!" ona sarılmamak için kendimi zor tutmuştum.

"Onlar senin ailen. Seni seviyorlar bundan eminim. Seni bu kadar sinirlendirecek ne demiş olabilir ki?" Birden ayağa kalktı.

"Benim ve ailem hakkında yorum yapmaya kalkma hakkımızda ne biliyorsun da bu şekilde  konuşabiliyorsun. Sakın bir daha onları bana savunmaya kalkma. Durakladı biraz sessiz kaldıktan sonra tekrar devam etti Haberin yok mu? Önümüzdeki ay evleneceklermiş!  hep kendi bildiğini okuyor. Her zaman böyle yaptı."
Olduğum yerden doğrulurken duyduklarımı duymamış olmayı diliyordum.

"Bunu sana-"yine aynısını yapıp sorumu tamamlamama izin vermeden cevabını verdi.

"Kim olacak babam olacak adam. Bana bir kere olsun sorma gereği bile duymadı. Ama eğer sorsaydı."
Birden durdu. Cümlesini niye tamamlamamıştı.

"En azından sana söylemiş ama benim annem neyse. Duraksayıp doğruca gözlerine bakarak  Sorsaydı ne derdin?" ona sorduğum sorunun cevabını bekledim.

"Hiçbir şey. Ben gidiyorum daha fazla bu evde kalmak istemiyorum."yanımdan geçip gitmemesine engel olmak için yolunu kestim bu hareketimle aramızdaki mesafe yok denebilecek kadar azalmıştı. Öylece birbirimizin gözlerine bakıyorduk. Sessizliği bozan ilk ben olmuştum.

"Sorsaydı ne derdin Tuna?"

"Çekil önümden!" sesi daha yüksek çıkmıştı ama bu beni korkutmadı.

"Söyle!" Ne olduğunu anlayamadan belimden tutarak beni kendine çekti. Sıcak Nefesini artık yüzümde hissedebiliyordum. Gözlerimiz tekrar buluşunca dudakları aralandi.

"Istemezdim. Anlıyor musun? Karşı çıkardım. Böyle bir şeyin olmasına asla izin vermezdim!" sesi acı çekiyor gibi çıkmıştı. Ama acıdan daha çok çaresizlik saklıydı. Onunla bu kadar yakınken kelimeler dudaklarımın arasından çok zor dökülmüştü. Konuşma yetkimi kaybetmiştim sanki. Kekeleyerek. "Ne- neden?" dedim.

"Neden mi ? Gerçekten nedenini bilmiyor musun Miray? Yoksa bilmemezlikten gelip bana küçük oyunlar mı oynuyorsun!" sesindeki caresizlik yerini, öfkeye bırakmıştı.

"Ha- hayır. Bilmiyorum. Yani bilsem niye sorayım. Tuna gerçekten-" bana biraz daha yaklaştı. Dudakları dudaklarımın hemen üstündeydi. Sıcak nefesleri yüzüme çarpıyor, beni heyecanlandırıyordu. Neden böyle hissettiriyordu bilmiyorum ama su an bu durum bana doğru gelmiyordu.

"Soruyu bir kez daha sormayı dene" dedi sessiz ortamı bozarken. Gözleri gözlerimi delip geçiyordu.

"Neden evlenmelerine karşı çıkardın Tuna?" sorunun her kelimesi ağzımdan tane tane çıkarken, hayatımda hiçbir şeyin beni  bu kadar zorlandığımı hatırlamıyordum. Onun yeşillerle kaplı karanlık gözlerine bakarken, sürüklenip içine çekiliyordum. Sabırsızca sorumun cevabını almayı beklerken aldığım tek şey Tuna'nın dudaklarının tadıydı.

YANILSAMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin