Ona karşılık vermemek için ne kadar direnirsem direneyim ikimizde biliyorduk boşa olduğunu. Daha fazla dayanamayıp ona karşılık vermeye başladım. Bir an olsun kendime söz geçirmek istedim sonunda amacıma ulaşarak dudaklarımı dudaklarından ayırdım ama geri çekilmedim. Nefes nefese kalmıştık ikimizde. Gözlerine bakarak konuşmaya başladım.
"Bu,,,, bu yanlış biliyorsun değil mi?"
Alnıma alnını koyarak " biliyorum ama kimin umrunda" dedi ve dudaklarını tekrar dudaklarıma bastırdı. Yapamıyordum kendimi ona karşı koyacak kadar güçlü hissetmiyordum. Beni belimden tutarak kucağına aldı daha sonra elleri kalçama kaydı. Bacaklarımı onun beline sararak vücudundan destek aldım. Ellerimi saçlarında gezdiriyor, onları çekiştiriyordum. Artık vücudumu ben kontrol etmiyordum. O kendi kendini yönlendiriyor ne yapması gerekiyorsa yapıyordu. Sanki herşeye hazırmış gibi.
Kendimi durdurmak için insan üstü bir güç sarfediyordum. Tuna bunu anlamış olmalıydı ki birden beni öpmeyi kesti. Beni kuçağından indirmeden, Gözlerini gözlerime dikti."Uyumak ister misin ?" dedi nazikliği karşısında şaşırmış haldeyken, bu soruyu beklemiyordum. Kısa süren şaşkınlıktan sonra başımla onayladım. Beni indirerek, hemen ilerideki odaya girdi, geri geldiğinde elinde battaniye bir de yastık vardı. Yastığı koydu, kendi de Koltuğa uzanarak bana elini uzattı. Bir dakika bile düşünmeden hemen yanına uzandım. Üzerimize battaniyeyi örterek, tisörtüne uzandı. Bir çırpıda çıkararak bana döndü. Ona baktığımı fark etmemesi için hemen bakışlarımı başka tarafa çevirdim.
"Üniforma ile rahat edebileceğine emin misin?"
"Aslında bana bir şeyler versen iyi olurdu." dedim tüm çekimserliğimle. Yüzünü saran gülümsemesiyle elindeki tişörtü bana uzattı. Yerimden kalkarak tişörtü elinden aldım. Lavaboya gidip, üzerimdeki üniformayı çıkarttım. Tuna'nın tişörtünü giyerek, çıkardığım kıyafetleri katladım. Tişört onun kokusuyla doluydu. Mükemmel, tarif edilmeyecek kadar da eşsiz bir kokusu vardı. Boyu dizimin biraz üzerine kadar geliyordu. Üzerinde ki "life is Dangerous" yazısı benim tüm ilgimi çekmişti. Bir yazı tişört üzerine ancak bu kadar uyum sağlayabilirdi. Anlamından çok tişört üzerindeki duruşu beni etkilemişti. Tuna'nın zevkleri gerçekten çok iyiydi. Lavobodan çıkarak, salona doğru yürüdüm. Tuna koltukta oturuyor, telefonunu kurcalıyordu. Beni fark edince telefonu bırakarak beni baştan aşağı arsızca süzüp, yutkundu.
Yanına oturdum. Bir yandan elimle tişörtü çekiştirip bacaklarımı kapatmaya çalışırken, diğer yandan da tişörtün şeklini bozmaktan korkuyordum. Tunayla göz göze gelince konuşmak için ağzını araladı."Peki ya sen ?" o güzel gözleriyle bana bakarken, içimi dolduran huzura anlam veremiyordum. "Ben ne ?" ona boş boş bakarken beni ne hale getirdiğini görmemesini diliyordum.
"Sen istiyor musun bu evliliği?" bana karşı yönelttiği bu soruda, zaten cevabını bildiğini hissettirdi. Ama yinde de duymak istiyor gibi bir hali vardı.
"Bunu sorman bile hata." kaşlarımın çatılmasına engel olamadım.
"Yanlış anlama bunu babanı sevmediğim için söylemiyorum. Bilirsin ışte zor cümlemi yarıda kesip derin bir nefes aldım, daha sonra onun gözlerinin tam içine, yeşille etrafı sarılmış, simsiyah küçük noktaya baktım, ve tekrar konuşmaya devam ettim Ben 14 yaşındayken boşandılar. Tamam çok iyi dört dörtlük bir aile değildik. Aramızda tartışmalar, saçma sapan olaylar tabi ki de olurdu ama bunu birlikte çözerdik. Hiç ayrılmazdık. Şimdi ise babam başka şehirde, annem başka bir adamla gözyaşlarıma daha fazla hakim olamayıp, bir bir süzülmelerine izin verdim. benim için herşey yeterince zorken bu evlilik işi... Çok zor anlıyor musun ?"
Ellerini yüzüme götürerek dökülen gözyaşlarımı sildi. Daha sonra yanağımı okşayarak gülümsedi. İstemsizce gözlerimi kapadım."Seni anlıyorum Miray. Hemde sandığından çok daha fazla. Biliyorum hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama daha iyisi olacak güven bana. "
Kollarını bedenime sararak kendine çekip, şevkatle sarıldı. Onun kollarındayken mutluydum. Gözyaşlarım dinmiş, içim huzur dolmuştu. Ondan yavaşça ayrılarak bir soru da ben yönelttim."Peki ya sen ?" benim gibi değildi. Hemen anlamıştı neyi kastettiğimi.
"Benim pek anlatacak bir şeyim yok. Her şey gördüğün gibi ışte baş belası bir babam var." gülümsemesi yüzüne dağılmıştı. Dudaklarının kenarındaki çizgiler daha da belirgenleşirken, gözleri daha bir farklı bakıyordu.
"Annen nerede?" bu soruyu sorduğuma gerçekten inanamıyordum ama yine merakıma yenik düşmüştüm. Her zaman ki gibi. Soruyu duyar duymaz gerilmisti. Gözlerindeki yeşillik yerini, simsiyah noktaya bırakırken, yerinde huzursuzca kıpırdandı. Kendimi suçlu hissediyordum hemen durumu düzeltmek için harekete geçtim.
"Özür dilerim. Gerçekten nerede durmam gerektiğini bilmiyorum. Şey... Uyusak iyi olur bence." soru yönelten gözlerle ona baktım. Başıyla onaylayarak koltuğa uzandı. Suan burada uyumam doğru olmazdı. Onu sinirlendirmistim. Oturduğum yerden kalkarak, kendime uyuyacak yer bulmak üzere yürümeye başladım.
"Nereye gidiyorsun?" ona doğru dönerek cevabımı geciktirmeden verdim.
"Uyuyacak yer bulmaya" her şey yolundaymış havası vermeye çalışırken yüzümün aldığı hal oldukça yapmacık görünüyordu eminim.
Eliyle koltuğun üzerini işaret ederken
"Senin yerin burası" diyerek biraz kenara kaydı. Ne yalan söyleyeyim başka yerde uyuma fikrini hiç sevmemiştim. Hevesli görünmemek için yavaş adımlarla koltuğa yürüdüm. Yanına uzanarak yüzümü ona döndüm. O da aynı şekilde bana bakıyordu. Ona böyle bakarken dokunmamak için kendimi zor tutuyordum."Yap hadi" ne dediğini yine anlamamış, boş gözlerle ona bakıyordum.
"Bence sen işine geleni anlamıyorsun gözlerimi küçülterek bana bakarken tekrar devam etti diyorum ki içinden geçeni yap bu fırsatı bir daha vermeyebilirim"
Normalde onu dinlemezdim. Ama bu sefer ondan çok ben istiyordum. Elimi yüzüne koyarak, her bir detayına dokunmaya başladım. Kaşlarına, kirpiklerine, dudaklarının kıvrımlarına, yeni yeni çıkan sakallarına. Hiç ses etmeden öylece beni izliyordu. Elimi saçlarına götürerek onlari geri ittirdim. Sürekli onun yüzüne düşüp görüşümü bozuyorlardı. Tamam saçlarıda güzeldi ama yüzü kadar değil. Elim hala saçındayken birden dudağıma saldırdı. Sanki bunu bekliyormuşum gibi karşılık vermeye başladım. Dillerimiz buluştuğunda ateş bütün vücudumuza yayılmış, bizi tek bir bütün halinde ateş topuna döndürmüştü. Koltuktan kalkarak kucağına otururken dudaklarımız hala birbirine kenetliydi. Elleri bacaklarımdan başlayarak yukarıya doğru yavaş yavaş ilerliyordu. Tişörtü kavrayıp, tam çıkaracakken birden kapı çaldı. Icimizde yanan ateş birden sönerek yerini endişeye bırakırken, gözlerimiz birbirine sığındı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANILSAMA
Teen Fiction"Ama hakettin." diye fısıldadım yaptığı şeyin farkına varmasını umarak. Alnı hala anlımdayken başını yavaşça sallayıp, dudaklarını saran o mükemmel gülümsemesiyle "Hakettim." dedi yumuşak ses tonuyla. Alnını alnımdan çekip, ensemi tutarak beni hı...