Bölüm 10

5.8K 324 135
                                    


“Biliyorsun bu acıttı.” Kedi burnunu tutuyordu, ama Marinette'in neden yerinde donup kaldığını bilmiyordu. Sonra nihayet burnunun üzreinde  bir maske hissetmediğini fark etti.

“Ü-üzgünüm, demek istediğim.” -diye Marinette bağırarak ellerini ağzının önünde tuttu. Gözlerini kapattı ve rahat bir nefes aldı.

Fakat Kedi herhangi bir acı çekmek yerine, dikkatlice onun ellerini tutarak gülümsedi.

"Mari, prenses, bana bak," diye fısıldadığında, genç kız onun istediğini yaptı.

“Sorun değil. Yine de bunu öğrenecektin, sadece beklenenden daha erken oldu.”

"Çok erken." diye genç kız iç çektiğinde, Kedi onu yaklaşarak kollarını kızın küçük beline sardı. Marinette nasıl tepki vereceğini bilmiyordu, ama sarılışına karşılık vermişti.

"O zaman ismin ne?"-diye sordu.

Kedi Marinette'in gözlerine bakarak geri çekildi. Kaçıncı kez olursa olsun, onları izlerdi. Gözleri sonsuza kadar bakabileceği ve sıkılmayacağı tek şeydi.

"Bilmek istediğinden emin misin?"

Genç kız başını salladığında, kedi iç çekti. Chloe, ismini bilen tek kişiydi. Marinette güvenmeye hazır mıydı? Elbette ona güveniyordu. Ama Marinette ona güvenmiyordu.

Ah, o zaman, onun gözünün önünden ayrılmasına izin vermezdi.

"Adrien" Sessizce fısıldadı ve eğer Marinette onu dinlemiyorsa duymazdı.

Marinette'in gözleri, onun adını hatırladığı an genişledi. Bu ismi daha önce nerede duymuştu? Tanıdık gelmişti.

"İyi misin?" Genç erkek ona seslendiğinde, Marinette yine onu şaşırtarak, genç erkeği yatağa itip yanına yattı. Kafasını göğsüne koydu ve gözlerini kapadı. Birkaç saat önce uyanmış olmasına rağmen, yorgun hissediyordu.

"Uyu Prenses." -diye Adrien alnına bir öpücük bastırdığında, Marinette başını salladı. Böylece bir suçlunun kollarında uyuyakaldı.

----------------------------------------------------

“Onun hala hayatta olduğunu biliyorum. Babam böyle düşünmese bile, Adrien'in hala hayatta olduğunu biliyorum.”

Felix'in sözleri, yatağından sıçrarken beyninde yankılandı ve bu sırada kollarında yattığı çocuğa çarptı.

"Prenses?" -diye Adrien merakla sordu. Ama Prensesi uykuya daldıktan hemen sonra sıçrayarak uyanmıştı.

“Üzgünüm, çok üzgünüm” -diye ayağa kalkarken özür diledi. Hala uykusu vardı ama aynı zamanda kalkması gerekiyordu.

"Sorun nedir?" Adrien sordu. "Saat daha sabahın altısı."

“Üzgünüm, sadece gece geç bir şeyler atıştırmak istedim.” diye Marinette yalan söyledi. Adrien onun düşüncelerini okuyamayacak kadar yorgundu, o yüzden onunla devam etti. Chloe kesinlikle kapıyı kilitlemişti, bundan şüphe etmiyordu. Bu yüzden Marinette evden çıkamazdı.

"Ya da erken kahvaltı ederim, bilmiyorum."

"Sabahın altısında atıştırmalık mı yiyorsun?" -diye sordu Adrien yorgunca.

"Eh, sadece bir kere dünyaya gelirsin!" Marinette panik yapıyordu. Ya bu olanlar doğruysa?

“Artık kimse öyle demiyor.” -diye Adrien esnedi.

"Tamam, teşekkürler." Merdivenlerden aşağı aceleyle inerken neredeyse birkaç kez düşüyor ama sonra kendini toparlıyordu. Birkaç dakika sonra başarıyla mutfağa gelebilmişti.

Bir yoğurt ve bir kaşıkla mutfak tezgahına oturduğunda, bildiği tüm bilgileri düşünmeye başladı.

Adrien, o Adrien olabilir miydi?

Gabriel Agreste'nin oğlunu öpmüş olması mümkün mü?

Ama bu önemli değildi. En çok bilinen çiftlerden birinin kaçırılan oğlunun tam burada olması ihtimali var mıydı? Bunca zamandır hayattaydı ve bir çeteye öncülük mü ediyordu?

O kaçırılmıştı, değil mi?

Marinette kaşığı yıkayarak yoğurdu yerine koydu. Saate baktı. Saat sabah yedi buçuk olmuştu. Bir buçuk saat boyunca düşünüyordu.

Ve elbette stresten yemek yemişti. Düşüncelerden kurtulmak için başını salladı ve kahvaltı hazırlamaya başladı.

Marinette krep yaptı. Herkes Marinette'in yemek pişirmesinin çok iyi olmadığını biliyordu, ama krep inanılmaz bir şekilde yapabileceği bir şeydi.

"Bu koku ne?" Adrien alt kata geldiğinde saat sekiz buçuk civarıydı.

"Ah, günaydın uykucu." Marinette genç erkeğin saçlarının hala ıslak olduğunu gördüğünde, muhtemelen duştan çıktığını anladı. Sadece eşofman giymişti ve üstün gömleksizdi.

"Ah, tanrı aşkına, gömleğini giy."-diye
 Marinette şikayet ettiğinde Kedi sırıttı.

"Prenses, bundan hoşlandığını biliyorum."

İtiraf etmesi gerekiyordu ki, o çok ateşliydi. Tanrı aşkına altı karın kası vardı. Ve Adrien Marinette'in ona bakışını yakalamıştı.

"Ağzın sulanmasın," -diye Adrien sırıtarak devam etti. "Tamamen seninim."

"Kreplerim için ağzım sulandı, salak herif!" -diye Marinette şakacıktan onun koluna vurdu.

"Ama cidden bir gömlek giy."

"Sana tecavüz edeceğimden mi korkuyorsun?" -diye Adrien alay etti.

Marinette, bir gün önce ne dediğini hatırladığında kızardı.

"Kapa çeneni."

Adrien, kreplerden birini gizlince almaya çalıştı ama Marinette derhal elini tokatladı.

"Hey!"

“O krepleri kendim için yaptım. Kendi kahvaltını kendin yap.”.

Adrien kayıp bir köpek yavrusu gibi ona baktığında Marinette onun ifadesine gülerek bakıp bir tane krep teklif ettiğinde, Kedi bunu memmnuniyetle kabul ederek güldü.

“Mari, bana karşılık vermeye hazır olmadığını biliyorum, ama seni seviyorum” -diye Kedi birkaç saniye içinde ciddileşti.

Marinette elini yanağına götürdü. “Yapamam, ..-”

“Biliyorum ve seni buna zorlamayacağım.” -diyerek Kedi genç kızın dudaklarına bir buse kondurdu.

"Her ne olursa olsun seni seviyorum."-diye cümlesine devam ettiğinde, Marinette başını salladı.

“Ciddi şeyler hakkında konuştuğumuza göre...” -dedi Marinette yere bakarak. Ona söyleyebilir miydi? Ya sadece bir tesadüf ise? Ya yanılıyorsa?

"Devam et...?" Kedi kendini garip hissetti.

“Yanılıyor olabilirim” -diye derin bir nefes aldı.

"Ama bence anne ve babanın kim olduğunu biliyorum."

KIDNAPPED- Kaçırılmış. (TR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin