3. Bölüm

12.9K 1.1K 236
                                    

Hikayelerin mutlu sonla bitmesi için yola devam etmek gerekir.

Jojo Moyes

Selamunaleykum canlar. ❤❤❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤


Traktör ile yolculuk yapmanın birçok sakıncalı yanı vardı. Tehlikeliydi, öngörülemezdi ve pislenmenize sebep oluyordu. Ama bunlardan öte bir şey vardı ki o da Hüseyin amcanın bütün hastalık geçmişini yarım saatlik yolculukta öğrenmiş olmamdı.

Doktorluğumun daha ilk günü bile başlamadan mesaiye kalmıştım. Hüseyin amca doğumunda yaşadığı sıkıntılardan başlamış, çocukluğunda geçirdiği zatürreden, gençliğinde yaptığı traktör kazalarından ve en son beş yıl önce geçirdiği kalp ameliyatından bahsetmişti. Ve beni kasabaya götürecek tek kişi Hüseyin amca olduğu için minnetimden dinledim. Gerçi gidecek başka bir yerim de yoktu, dinlemek zorundaydım. Şov yapmaya gerek yoktu.

Uçup gitmemesi için şalımı sıkıca boynumdan bağlamıştım. Bu da ara sıra nefes almak için boynumu gevşetme ihtiyacı doğuruyordu. Ancak iki elim sıkı sıkı oturduğum yere tutunduğum için ekstra hareketlerde bulunamıyordum. Çok emindim, sıkmaktan iki gün boyunca kollarım ağrıyacaktı.

"Bak buralar da bana atamdan kaldı gızım. Çocukluğumdan ta şu yaşıma kadar bu tarlada çalıştım ben. Şehirliler gelip bizden elma alırlar hep," deyip gururla tarlasına baktı. Zor bir yolculuktu ancak bu yolculuğu güzel kılan çok büyük bir şey vardı. Etrafımızdaki manzara her an güzelleşmeye devam ediyordu. Hayatımda gördüğüm en güzel yeşili görmüştüm mesela. Ara sıra inekler ve koyun sürüleriyle karşılaşıyorduk. Hatta bir seferinde yoldan geçen inek sürüsü geçsin diye beklemiş, çobanla selamlaşmıştık. Renkler capacanlıydı. Kuş seslerinin cıvıltısı buraya gelerek ne kadar doğru karar verdiğimi anlatır gibiydi. İçime çektiğim hava iyi hissettiriyordu.

On beş dakika sonra kasabanın girişine geldiğimizi gösteren "Güzelcik'e Hoş geldiniz" yazısı bizi selamladı. Kasabaya girdiğimiz anda sıra sıra kavak ağaçları yol boyunca bize eşlik etti. Bu sanki büyülü bir diyara girişin başlangıcı gibiydi. Kasabanın en güzel özelliği araçların ya da insanların geçeceği yolun taşlık, diğer kısımların yemyeşil çimenlerle süslenmiş olmasıydı. Biraz daha ilerledikten sonra önümüze Güzelcik Merkez Camii çıktı. Bütün heybetiyle köyün merkezine kurulmuştu. Küçük bir minaresi olan bembeyaz bir camiydi. Kasabanın sadeliği ona da yansımış gibiydi. Tıpkı her köy meydanında olduğu gibi caminin hemen yanında olan çay evi miskinlik yapan amcalarla doluydu. Türkiye'nin hangi ilini gezseniz bu manzarayla karşılaşabilirdiniz.

Hüseyin amca çay ocağının önünde traktörü durdurduğunda kısa bir süre sessizliği dinledim. Traktörün motoru çalışmayınca dünya muhteşem seslerin olduğu ütopik bir yer haline geliyordu. Üstüm başım leş gibiydi, şalım muhtemelen rüzgardan bozulmuştu ve oturduğum yerlerim ağrıyordu. Ancak sonunda gelmiştik. Başıma daha kötü bir şey gelemezdi.

Tarihte şu cümleyi kurup da başına daha kötü bir şey gelmeyen insan muhtemelen yoktur. Büyük konuşmaların hepsi insanları korumak için bir kanun tasarısı belirlenerek yasaklanmalıydı. Çünkü biz insan olarak bu korumayı sağlayamıyor, itinayla büyük konuşuyorduk.

Bazı anlar gelir ki o anları ömrünüz boyunca unutmayacağınızı bilirsiniz. Beyninizin gizli bir odasında o anlar her daim saklı kalır. Bazıları mutlu, bazıları hüzünlü çoğu ise utanç dolu anlardır. İşte benim de kasabadaki en yetkili askerin karşısında yaşadığım o an unutulmaz anlarıma dahil olmuştu. Utanç bölümünde yer alıyordu çünkü traktörden kurtulmak için atladığım sırada farketmediğim bir su birikintisine denk gelmiş ve tüm suyun karşımdaki askerin üzerine sıçramasına sebep olmuştum.

Güzel Günler Bizi BeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin