26. Bölüm

10.1K 1.2K 312
                                    


Selamunaleykum canlar. ❤❤❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤

***


"Siz bana Cankız mı dediniz?"

Az önce duyduğum şeye inanmaya çalışırken onca şeyin arasında buna takıldığım için Kahraman birkaç saniye şaşkınlıkla yüzüme baktı. Sonra gülümsedi, "Size Cankız demem için eğey bir uğraştığınızı hatırlıyorum, o zamanlar için bir özür olarak sayın," dedi. Cümlesindeki hitap şekli dikkatimi çekmişti. Az önce sen iken şimdi yeniden siz olmuştum. Açıkçası birbirimize siz diyerek hitap etmemiz beni keyiflendiren bir durumdu. Kendimi tarihi aşk romanlarındaymış gibi hissediyordum.

"Kaşınızdaki yaraya yeniden pansuman yapmam gerekiyor," dediğinde eli kaşına gitti. Sanki ne kolunda ne de bacağında bir ağrı yokmuş, kaşı kanamıyormuş gibi rahattı. Onun daha önce de zorlu koşullara normal insanlar gibi tepki vermediğini fark etmiştim. Ancak bu farklıydı, hayati riskler taşıyan bir operasyondan dönmüştü. Tavrı tam tersiydi, sanki normal bir zamanda onu görmeye gitmişim gibiydi. Tek fark, parlayan gözleriydi. Yirmi sekiz gün önce ayrılırken kırık olan bakışları gitmiş yerini daha önce hiç görmediğim, kalbimi dört nala koşturan bakışlar gelmişti. 

Ona yeniden bakmak, onunla yeniden konuşabilmek için o kadar çok dua etmiştim ki şu an gerçekten karşımda olduğuna inanmam için arada kendimi çimdiklemem gerekiyordu.

Çimdiklediğim yerin acısı umurumda değildi. Kahraman buradaydı.

Ellerimin titreyişini saklamak adına birbirine geçirdim. "O zaman ben sağlık ocağından çantamı alıp geleyim," diyerek arkamı dönecektim ki Kahraman ayağa kalktı. "Zahmet etmenize gerek yok, bizde de var aynı malzemeler," dedi. Ecza dolabına doğru yürümeye başlamıştı ki ondan önce davranıp, "Lütfen kalkmayın," diyerek dolaba baktım. Sağlık ocağındaki eşyaların çoğu burada vardı. 

"Eğer eksik varsa içerideki odadan da devamını getirtebiliriz."

Tek kaşım havada ona baktım. "Karakola bu kadar stok yapmanızın amacı nedir acaba? Umarım bunları kendi kendinize kullanmıyorsunuz Kahraman bey?" 

Ciddiyetle kalabilmek için kendimi çok zorlamam gerekmişti çünkü Kahraman söylediğim şeye gülümsemişti. Gerekli olan eşyaları masaya koyup yanında doğru ilerledim. "Sizin olduğunuz yerde böyle bir şey haddime değil," dediğinde kendimi tutamayıp gülümsedim. Onunla böyle normal muhabbetler yapıyor oluşumuz hayal gibiydi. Kanlı canlı karşımdaydı ve sanki o kadar uzun süre ayrı kalmamışız, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibiydi. Koltuğunda arkasına yaslandı, ben de sağ tarafına geçip kaşındaki pansumanı nazikçe çıkardım. Gözleri kapalı bir süre sessizce bekledi. Kaşındaki kanı silerken bir saniye bile olsa yüzünü buruşturmadı. Gözlerinin altındaki morluklar da yüzündeki çizikler de onun asil duruşundan hiçbir şey kaybettirmemişti. Kendi kendime tebessüm edip bakışlarımı tekrar işime yönlendirdiğimde fark etmiş gibi gözlerini açtı. Gözleri beni bulduğunda içim titremişti çünkü her yanım ona karşı hislerle doluyken hiç bu kadar yakından bakmamıştım.

"Sizinle tanıştıktan sonra her şey daha dağıldı mı, yoksa daha iyiye mi gitti bilmiyorum." 

Söylediği şey üzerine elim havada öylece kaldı. Yutkundum, kalbimin atışlarını ağzımda hissedebiliyordum.

"Sizi ilk tanıdığımda her şeyi dağıtacağınızı düşünüp öfkelenmiştim. Kaba davranışlarımın sebebi de oydu. Bir süre sonra diğer gelenler gibi alışamayıp kasabayı bırakıp gideceğinizi düşündüm. Ben yıllardır buradayım ve bir düzen oturtmak gerçekten çok zor. Sonra sizin kasabaya hızlı bir şekilde uyum sağladığınızı gördüm. Ki sizi zorlayan insanlara rağmen onlara güler yüzle gitmeyi başardınız. Özellikle bana karşı sabrınız gerçekten takdire değerdi," deyip o günleri hatırlarcasına güldü. Gülüşüne eşlik ettim. 

Güzel Günler Bizi BeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin