13. Bölüm

10.8K 1.2K 368
                                    


Selamunaleykum canlar. ❤❤❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤


"Gerçekten iyiyim Reis ağabey neden inanmıyorsunuz?" 

Depremden sonraki gün evdekilerle görüntülü konuşma yapmak gibi bir gaflete düşmüştüm. Dün gün boyunca beni aramışlardı ancak Kahraman'la kasabada yaptığımız teftiş nedeniyle onlara geri dönmemiştim. Aslında vakit bulup arayabilirdim ancak ne evdekilerin şamatasını Kahraman'a göstermek ne de ağabeylerime Kahraman'ı tanıtmayı düşünüyordum.

Muhtemelen ölüm gibi bir şey olurdu. 

"Gelelim mi kız yanına?" Telefonu Reis'den alıp kendine çeviren Cemil'di. Tanıdığım en muzip insan olsa dahi yüzündeki endişeyi görmek kalbimi sımsıcak etmişti. O bile endişelendiyse Aykut ağabeyim ne yapmıştır diye düşünürken kamera ona doğru döndü. Hep hatırladığım gibi ciddi bakışları yüzünün tamamını ele geçirmişti. Bir süre bana baktı, baktı, "Bu kızı uzaklara göndermeyelim demiştim," dedi. Kamera tam şu an dördünü gösteriyordu ve bu fikri onaylar şekilde bana bakıyorlardı. Onların izlerken ne kadar özlediğimi de fark ettim. Yirmi yedi yıllık ömrümün şu son birkaç ayı hariç her anımı onlarla geçirmiştim. Hayatımın en önemli alanını kaplıyorlardı. Benim için sadece ağabey değil arkadaş da olmuşlardı. Onlarsız geçen birkaç ay o kadar hızlı ve yoğun ilerlemişti ki ayrı oluşumuzu sanki tam şu an fark etmiş gibi hissediyordum. Ağabeylerimin bakışları ve sözleri de bu hislerimi destekler gibiydi. Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde duyduğum ses ise adeta kurtarıcı gibi yetişmişti. Çünkü bu bela ekibin önünde bir damlacık gözyaşı döksem Kayseri'ye en kısa sürede gelme rekoru kırabilirlerdi.

"Rahat bırakın benim kızımı," Cemil ağabeyim babamın sesini duyduğunda profesyonel kameraman gibi görüntüyü ona çevirmişti. "Babaaa," deyip gözümden akmak için hazırda bekleyen yaşı ona göstermeden sildim. Sağlık ocağının bahçesindeydim ve etrafımdaki insanların bana tuhaf bakma ihtimaline aldırmadan kamerada gördüğüm herkesle coşkulu bir muhabbete giriyordum. 

"İyi misin, bir şey ihtiyacın var mı evladım?" Annem de babamın yanına gelmişti. İkisi de kameraya ne kadar çok yaklaşırlarsa beni o kadar iyi görebileceklerini düşünmüş olacaklardı ki sadece gözlerini görebiliyordum. Bu halleri beni güldürmüştü. Benim güldüğümü gören babam telefonu kendinden uzaklaştırdı. Sonra kolunu annemin omzuna atıp bir süre bir şey demeden yüzlerinde tebessümle bana baktılar. 

Her şey yolundaydı.

"Doktor kızım annengillere selam söyleyiver," Muhtarın sesi beni yerimden sıçratmıştı. Hangi ara bu kadar yakınıma gelmişti bilmiyordum. Karşımdaki sandalyeye oturdu, gözüne gözlüğünü takıp eliyle telefonu uzatmam için işaret etti. Kafamı sallayıp gülümsedim. Bu kasabada emrivaki muhtemelen normal bir şeydi.

"Hürmetler sunarım efendim, ben bu kasabanın muhtarı Orhan Kartaloğulları. Doktor kızımızı çok güzel yetiştirmişsiniz, biz ondan çok memnunuz. Gözünüz de arkada kalmasın biz onu korur, kollarız."

Ben kendimi korur ve kollarım saygıdeğer muhtar efendi. 

Annemle babam memnuniyetle teşekkür ettikten sonra telefonu geri verir umuduyla elimi uzattım ancak sohbete devam etmeye pek meraklı olacaktı ki geri vermedi. "İlk geldiğinde pek emin olamadık, çok çelimsiz gözüküyordu ancak bizi utandırmadı, kasabamıza yakışan bir doktor oldu," Şaşkınlıkla muhtara bakarken ağabeylerimin arkadan gülen seslerini duyup bozuldum. Karizmamın iki paralık olduğu anlardan birini daha yaşıyordum. Kollarımı kavuşturup arkama yaslanırken Ahmet öğretmenin sağlık ocağının önünden geçtiğini fark ettim. O da beni görmüştü, el sallayarak selam verdi. İlerlemeye devam edecekti ki muhtarın ona seslenmesiyle bize doğru yöneldi. 

Güzel Günler Bizi BeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin