19. Bölüm

9.5K 1.1K 141
                                    


Selamunaleykum canlar. ❤❤❤

Güzel Okumalar... ❤❤❤

***

"Bunun bu kadar zor olmaması gerekiyor değil mi?" Ben daha sadece bir bidonun yarısına gelmişken Nazenin üçüncü bidonunu bitirmiş ve yenisine geçmişti. Turşuların sirkelerini ekleyip ağızlarını kapatmak görevi de onda  olduğu halde eli o kadar hızlıydı ki asla yetişemiyordum.

Güzelcik'in beni baştan ayağa bir ev kızına döndürme çabaları son sürat devam ediyordu ancak malzeme belliydi ve benden mükemmel bir ev kızı çıkmayacağı da bence bariz bir şekilde ortadaydı. Ancak bu durum ne Meryem yengenin ne de Nazenin'in umurunda değildi. Meryem yengenin bize verdiği salatalıklardan turşu yapmamız için Nazenin beni evine davet etmişti. Bu işin kolay olacağını zannetmiş, biraz da işlerin çoğunu Nazenin'in üzerine yıkma düşüncesiyle gitmiştim ancak Nazenin önce her şeyi bana tane tane anlatmış, ardındansa kırk yıllık turşucuymuşum gibi düşünerek beni bidonlar ve salatalıklarla baş başa bırakmıştı. 

Salatalık dememe de kızmış, 'Onlar kornişon,' diyerek beni düzeltmişti. Üç tane kornişon turşu için kalbim kırılıyordu ve bu kimsenin umurunda değildi.

"İlk defa yaptığın için böyle zor geliyor ancak ikinci bidonda alışırsın ablacığım," dediğinde ona ters ters baktım. Uzmanlık alanımın olmadığı bir konuda ekstra titizlenmek gibi kötü bir huyum vardı. Nazenin salatalıkları birer ikişer hızlıca bidona atıyordu, ben ise tek tek ve nizami sıralamak gibi saçma bir çabayla uğraşıp duruyordum. 

Aralık ayının soğuğunda, kar hafif hafif serpilirken üzerimde kalın bir mont, boynumda burnuma kadar çektiğim atkı ve kafamda bir şapka ile Nazenin'lerin bahçesinde ellerim kıpkırmızı olmuş bir şekilde turşu kuruyordum. Şu an resmedilsem ortaya sanat adına mükemmel bir görüntü çıkacağından emindim. Ben ne kadar üşüyorsam Nazenin o kadar ince bir kıyafetle yanımda oturuyordu. İstanbul'un Aralık ayındaki soğuğu ile buradaki soğuk arasında Everest dağı kadar büyük bir fark vardı. Buranın soğuğunu hissettiğimde daha önce hayatımda hiç üşümediğimi fark etmiştim. Burada iliklerime kadar işleyen, hissizleştiren bir soğuk vardı. 

Ve evimde oturup, elimde sıcacık çayımla kar tanelerinin nazik nazik süzülüşünü izleyeceğim yerde turşu kuruyordum. Hayat gerçekten adil değildi. 

"Neden turşuyu bu kadar soğukta dışarıda yapıyoruz?" 

Nazenin bu soruyu sormama içerlemiş gibi bana baktı. "Turşuyu soğuk havada yapmak bizde adettir Cankız ablam," deyip işine geri döndü. Bu kasabanın adetlerinin başıma iş açmadığı tek bir gün bile görmemiştim. Nazenin'lerin kapısının önünden her geçen bizi takdir ediyor, meraklı gözlerle bize bakmadan geçmiyordu. Kasabanın gözdesi olma isteğim yanlış şekillerde gerçekleşiyordu. Doktorluğumla ön plana çıkmak isterken insanlar beni ev kızlığımla, hamaratlığımla övüyorlardı. Gerçekte nasıl ev kızı olamadığımı görseler bu övgüleri boşuna sarfettikleri için üzülürlerdi.

Parmaklarımın ucu sızlaya sızlaya salatalıkları bidona koyarken birinin "Kolay gelsin," demesiyle kafamı kaldırdım. Ahmet bahçe kapısının önündeydi. "Hoş geldin Ahmet abi," diyen Nazenin'e başıyla selam verirken gözleri benim üzerimdeydi. Gülümseyip, "Teşekkürler," derken o da içeri girmişti. 

"Neden içeride yapmıyorsunuz?" dediğinde ellerimi yukarı kaldırıp sessizce isyan ettim. "Bu işin usulü böyledir," diyen Nazenin'e gözlerimi devirmemek mümkün değildi. Ahmet'le Nazenin sohbet ederken ilk bidonumu bitirmiş ve gururla ona bakıyordum. İsmimin söylendiğini duyunca bakışlarımı kıymetli bidonumdan çevirip Ahmet'e baktım. 

Güzel Günler Bizi BeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin