1.7

2.5K 316 382
                                    


⚫⚪⚫Bölüm kısa neden kısa derseniz watty yine şaşırtmayarak yazdığım bölümü sildi..

Gülerken Mark'ın omzuna vurdum “Ben de seni seviyorum tabii ki,Mark.”

Mark sızlanırken tek ayağını sertçe yere vurdu “Arkadaşça söylemiyorum.” dedi hızlıca “Ben sana aşığım Donghyuck.”

Nefesim kesilirken saklayamadığım şaşkınlıkla ona bakmaya başladım,Mark bana aşık mıydı?

“Mark biliyorsun biz arkadaşız.” Yere eğik yüzümü kaldırmaya gücüm olmadığında çenemde onun parmaklarını hissettim.

“Arkadaş mıyız?” dedi histerik bir şekilde gülerken “Arkadaşlar öpüşmez Hyuck.”

Elimi tutup kalbime koydu “Arkadaşın sana yaklaştığında kalbin bu kadar hızlı atmaz.”

Duyduklarımla biraz geriye adımlarken onu kırmak zorunda olduğum için gözlerim dolmak üzereydi,Mark'ı üzmek istemiyordum.

“Mark benim hislerim yok.” dedim hızlıca ve ellerini kavradım “Yemin ederim eğer birini sevebilecek olsaydım o kişi sen olurdun.”

Mark'ın eli birleşik ellerimizden biraz dolmuş gözlerime çıkarken ne diyeceğini hatta ne yapacağını bilemiyormuş gibiydi.

“Kimseyi sevemeyeceğimi biliyorum bu yüzden ben sana boşu boşuna ümit vermek istemiyorum.” Ona mı yoksa kendime mi üzülmem gerektiğini bilmiyordum.

Çünkü ben aşık olmanın birini sevmenin ne demek olduğunu bilmiyordum, evet Mark'a karşı hissettiğim bir şeyler vardı ama ben bunun aşk hatta hoşlantı olup olmadığını bile bilmiyordum.

Eğer şimdi Mark'a onay verirsem ve ileride başka birine aşık olabilirsem bu durumu daha da çıkmaza sokardı.

“Bana bir şans veremez misin?” Kırılmış yüzünü görmemek için gözlerimi sımsıkı yumdum “Özür dilerim,Mark.” dedim hızlıca “Yapamam.”

Olduğumuz yerde bir sessizlik oluştu, nefes seslerini bile duymuyordum artık.

Yere doğru eğik kafamı kaldırmak için bulamadığım cesaret kırıntıları iyice kaybolduğunda Mark'ın örtüyü omzuma serdiğini hissettim.

Oturup avazım çıktığı kadar ağlamak istiyordum, daha demin onu reddeden sanki ben değilmişim gibi hâlâ bana dikkat ediyordu.

“Bak ben d-.” Ona dönüp konuşmaya çalışmam üzerine Mark üzüldüğünü bastırmak ister gibi gülümsedi “Sorun değil.” dedi yavaşça “Önemli olan senin beni sevmen değil.”

“Önemli olan iyi olman, öyle değil mi?” Gözlerim hâlâ dehşetle ona odaklanmıştı “Sen nasıl bu kadar iyi birisi olabiliyorsun?”

Ara sıra elini cebine soktuğu için koluma çarpan kolunu hızlıca kendine çekti, eskisi gibi kolunu omzuma atıp beni göğsüme doğru çekmiyordu.

“Dizin iyi mi?” Mark'ın aniden sorduğu soruyla dizime bakarken biraz kanadığını gördüm “İyi.”

Gözleri dizime kayarken pantolunun üzerine biraz çıkmış kana baktı “Neresi iyi Hyuck, kanıyor işte.” Eğilip dizime dokunduğunda acıyla yumruklarımı sıktım “Fotoğraf çekerken dizimi yere koymuştum ondan olmalı.”

Kollarını yine dizlerimin altından geçirdiğini hissettiğimde kendimi saniyesinde onun kucağında bulmuştum.

“Bu kadar iyi olmandan bıktım!” Elimde olmadan ona bağırdığımda ağlamamı dizginlemeye çalışmam işe yaramamıştı “Bırak acısın ama sen dokunma bana Mark.”

Gözleri büyük bir şekilde bana dönerken bunu beklemiyor gibiydi “Kırılıyorum, kendime öfkeleniyorum.” Duyduğu şeylerle derin bir nefes aldığını duydum “Pekala.” dedi başıyla beni onaylarken “Eğer kötü hissediyorsan bir daha sana dokunmayacağım.”

İtiraz etmek istedim, bana dokunmasını sevdiğini söylemek istedim ama içimde tutmak daha iyiydi.

İki yüzlü biri oluyordum onun bana dokunmasını sözlerini severken bir yandan onu sevmediğimi söylüyordum.

“Sadece şimdilik eve kadar taşıyayım olur mu?” Kafamla onu onayladım, bu olaydan sonra aynı şekilde yakın olamayacağımız kesindi en azından bir kere onu bu kadar yakınımda hissetmek istiyordum.

Gözlerim kendiliğinden kapanırken ağlamalarım artık sürekli iç çekişlere dönmüştü.

Mark yaklaşık bir beş dakika daha yürüdükten sonra durmuş sırtımdaki elini çekmişti.

Düşmemem için dizini biraz kaldırıp bana destek ederken cebinden çıkardığı anahtarı deliğe soktu.

Kafam eğik olduğu için yüzümü ve gözlerimin açık olduğunu görmemiş olmalıydı.

Gözlerimi hızla kapatıp kucağında durmaya devam ettim, eğer gözlerimin açık olduğunu görürse beni bırakırdı.

Kapının kapanma sesini duyduğumda Mark umursamadan yürümeye devam etmişti Yukhei ve Mark'ın annesinin sesini duyabiliyordum ama hiç birine cevap vermemişti.

Daha sonra bir kapının daha kapanma sesini duydum ve o anda bedenim yatakla buluşmuştu.

Daha sonra yanımda hissettiğim Mark ile aldığım nefesleri hala düzenli tutmaya çalıştım, uyanık olduğumu anlayabilirdi.

Belime sarılan kolları ve boynuma gömülen kafasıyla resmen ruhum çekilirken Mark derin bir nefes aldı, yanlış hissetmemiştim. Mark saçlarımı kokluyordu ve ben ona eğer bu durumda olmasaydık saçlarımı neden sevdiğini sormak isterdim.

“Neden beni istemiyorsun Donghyuck?” Boynumda hissettiğim ıslaklıkla neredeyse ağlayacaktım ama kendimi kastım “Eğer sen başkasını seversen,sarılırsan,öpersen ne yaparım bilmiyorum.”

Ben de bilmiyordum, onun haricinde biriyle bir şeyler yaşayabilir miydim bilmiyordum.

“Ben seni seviyorum, sana bakmayı dokunmayı varlığını hissetmeyi bile.” Sonra yüzümde hissettiğim nefesle ne olduğunu anlayamamışken dudaklarıma bastırılan dudakları bir süre ruhumun çekilmesine neden olsa da hızla çekilmişti.

“Ama eğer istediğin buysa senden uzak duracağım Donghyuck.” Mark'ın hıçkırığı kulağıma geldiğinde o yatağın öbür ucuna gitmişti.

Ona sarılmak teselli etmek istiyordum ama sanırım artık buna hakkım yoktu.

⚪⚫⚪

⚫⚪⚫

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⚫⚪⚫

how to train your donghyuck | markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin