3.6

2.1K 253 236
                                    


⚫⚪⚫

“Sessiz ol, Donghyuck.” Sandalyemi yere sürtmeyi bırakıp ona döndüm “Neden?” dedim hızla kollarımı birbirine bağlarken “Seni rahatsız mı ediyorum?”

“Beni etmiyorsun.” Zaten yanıma oturmak yerine karşıma oturmayı tercih etmişti üzerine sürekli beni uyarıp duruyordu “Ama insanlar olabilir.”

“İnsanları umursamamam gerektiğini söylediğini hatırlıyorum.” Gözlerini devirirken gülmemek için kendini zor tuttuğunu anladığım bir yüz ifadesiyle dişlerini gösterecek kadar sırıttı “Her dediğimi kendi tarafına çekmeye bayılıyorsun, öyle değil mi?”

Kafamı belirli bir ritimde aşağı yukarı saklarken ben de güldüm “Evet.” Aniden ayağa kalkıp kitaplarını toplamaya başladığında kaşlarım çatılmıştı, sonunda mola mı veriyordu?

“Ben senin derdini anladım.” Yanıma gelirken masada dayalı olan elimi tutup beni de ayağa kaldırdı “Sana ilgi göstermediğim için böyle yapıyorsun.”

“Ne alakası var?” Çok alakası vardı “Alt tarafı 4 saat 32 dakikadır senin çalışmanı bitirmeni bekliyorum.”

Kütüphanenin kapısından çıktığımız anda sesli bir şekilde gülüşünü saklamamıştı “Merak etme.” dediğinde gözlerim hâlâ gülüşüne takılı kalmıştı.

Onu affetmekle doğru bir karar verdiğimi düşünüyordum, elimde onun gülüşünü bu kadar yakından görme fırsatı varken onu kaçıramazdım.

“Seninle yeterince ilgileneceğim.” Oldukça ağaç bulunan bahçeye çıktığımız anda yine beni yönlendirerek gölge olduğunu düşündüğü bir ağacın altına rahatça oturmuştuk.

Burada istediğim gibi davranabilir, gözleri benden başka bir yere odaklandığında rahatsızlığımı ona açıkça belli edebilirdim. Sessiz olmam gerekmiyordu.

“Kitap okuyabiliriz?” Kalın ve fazla büyük bir kitabı çıkarıp ortamıza koyduğunda ismine bile bakmaya gerek duymadan hemen bölümleri okudum. Düşündüğüm kadar uzun değildi onun ders kitaplarından da değildi.

“Burada ne var?” Kitaba elimi koyduğumda hissettiğim pürüzle sayfaları üçer beşer atlayıp kalem olduğunu düşündüğüm sayfayı bulmaya çalıştım.

Sonunda kitabın aralık kaldığı sayfaya geldiğimde kaşlarım yukarı doğru kalkmıştı.

“Çiçekleri kurutmayı sevdiğini bilmiyordum.” Kurumuş güllere uzunca bir süre baksam da gülleri diğer çiçekler kadar sevemediğim için ilgim hemen ona kaymıştı.

“Aslında sana vermeyi düşünüyordum çiçekleri.” Yüzümde istemsizce bir gülümseme oluştuğu anda tek kolumu ona sardım “Sonra gerçekleşen olaylardan dolayı unutmuş olmalıyım.”

Kırmızı ve lavanta gülleri neredeyse yanaklarımın kızarmasına neden olacakken başımı iki yana salladım, o bana beni sevdiğini söyleyince utanmıyorken, çiçekler aracılığıyla söyleyince de utanmamam gerekiyordu yoksa garip kaçacağına emindim.

Beyaz, sarı, pembe hatta mavi ve siyah gülleri de gördüğümde bakışlarım ciddileşmiş ona doğru dönmüştüm.

Çiçeklerin taşıdığı anlamları bu kadar ciddiye almalı mıydım bir fikrim yoktu, rastgele seçmiş bile olabilirdi ama bu çiçekleri alan kişi Mark'tı ve elbette ki anlamlarını en az benim kadar biliyordu.

“Maviyi seçmen hoş ama neden siyah gül için uğraştın ki?” Bakışlarını kaçırdığında bilmemezlikten geldiğimi anlamıştı “Pek umudum yoktu.” dedi kendini rahatça bırakırken “Kabul ediyorum.”

“Bu kadar karamsar birisi olduğunu bilmiyordum, Mark Lee.” Bu sefer kitabı onun kucağına bırakıp ona sıkıca sarıldım “Yanında olabileceğim gerçeğini nasıl görmezden gelirsin?”

“İhtimalsiz gelmişti.” Ne kadar konuyu açmak istemesem de yutkunup başımı iyice onun göğsüne gömdüm “İhtimalsiz olduğumu düşündüğün için mi başka birisiyle birlikte oldun?”

Mark'ın sarıldığım bedeninin kasıldığını hissettiğimde ne diyeceğini bilmiyor gibiydi “Beni hiç bir zaman sevmeyeceğin konusunda çok emindim Donghyuck.”

Gözlerine baktığımda gerçekten üzgün olduğunu görmüştüm, henüz yaşadığım yere uyum sağlayamayacak ve onlar kadar gururum için her şeyi yapacak birisi olmadığım için mi onu affetmiştim bilmiyordum ama kollarımı ona daha da sıkı sarmak istemem normal miydi?

“Ben hiç bir şey hissetmedim.” Kendinden emin gibi konuşsa da onu, öğrendiğim günden sonra ilk defa bu kadar yıkılmış gördüğüm kesindi “Seninle konuşmak bile benim için daha etkili bir şey Donghyuck.” Yüzünü bu sefer o benim boynuma gömdü “Gerçekten.”

“Peki.” dedim yüzünü ellerim arasına alırken, sanırım insanları takmamamı söylediği anlar şimdisi için geçerliydi “Bir daha konuyu açmayacağım.”

“Sen mükemmelsin.” Ağzımdan kaçan kıkırtıyla ona doğru yaklaştım, gözlerime avuçlarımı kapatıp az da olsa ıslanmış ve dolmuş gözlerini sildiğimde dudaklarında mahcup ama aynı zamanda da memnun bir gülümseme oluşmuştu.

“Eve gidelim mi?” Onun kucağında duran kitabı kapatıp sırt çantasına koydum “Biraz uyumaya ihtiyacım var.”

“Önce yemeğini yiyeceksin.” Ayağa kalktığı anda beni hafifçe itekleyip arkamdan yürümeye başlamıştı ki çok fazla uyuduğum için bu bile dengemi sarsmaya yetmişti.

“Küçücük bir şey kaldın.” Alaylı bir şekilde ona döndüm “Ben mi küçücüğüm?”

“Pekala çok da küçük değilsin.” Omzuma kolunu atıp beni kendine çektiğinde bu hareketini de ne kadar özlediğimi fark ettim, rahatlamış hissediyordum “Ama benim için hâlâ küçüksün.”

“Sanırım bunu kabul edebilirim.” Etraftaki insanlara kaçamak bir bakış attığında gözlerim büyümüş hemen kendimi geri çekmiştim “Topluluk içerisinde beni öpemezsin!”

“Bence öpebilirim.” Bana bir adım geldiğinde hızlıca ağaçların arasından koşmaya başlamıştım ki kahkahasıyla beraber bağırışı bana ulaşmıştı “Sadece şaka yapıyordum.”

“Eminim öyledir.” Kütüphane çıkışını çoktan geçtiğimde Mark da peşimden koşmaya başlamıştı, tabii defterin arasından aşırdığım ve özenle cebime sakladığım güllerden habersizdi.

⚪⚫⚪

Ben neden gül sevemiyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ben neden gül sevemiyorum..


⚫⚪⚫

how to train your donghyuck | markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin